Benimle Hisset - Giriş

 


Öyle büyük ki parmaklarındaki zaman,
Bütün yanlışları hükümsüz kılıyorsun,
Bütün doğruları acı...
Senden doğuyor eşik ve gölge...
Gözyaşı narı, kandil, harfsiz cümle...
İçimde çok eski çok ıssız bir çocuk
Ey imkânsızın sonsuzluğu,
Başlıyor yeniden ölüm korkusu.
Sensin dünyanın bütün sabahları.

Şükrü Erbaş.

KISA BİR TANITIM 

Alihan Karasu bir kadına vurulmuştu. O öylesine bir kadın değildi. Çoğu zaman onu nasıl seveceğini, ona nasıl yaklaşacağını bilemezdi insan. Yabani bir çiçek gibiydi bu kadın, ona her zaman 'gelme' derdi.

Fakat aşk kaç heceydi ki? Kaç dilde tam olarak anlamını taşırdı kelimenin? Ya da bir anlamı var mıydı gerçekten? O kadın, Alihan'ın bütünüydü. Genç adam bütün parçalarının birleşiminde onu görüyordu. Ama bu kadın ona, 'gelme' diyordu. Peki bu gel demek değil miydi? Şair de öyle söylerdi hani...

Gelme diyorsun,

Gelme diyorsun...

Bu gel demektir.

Sare Çetin bir adama vurulmuştu. O öylesine bir adam değildi. Çoğu zaman ondan nasıl kaçacağını bilemezdi. Tatlı bir rüzgar gibiydi bu adam, ona her zaman 'sev' derdi. Sare yok edilişin ne olduğunu bilmeseydi, ona teslim olabilirdi belki...

Ama yok edilişi iliklerine kadar hissetmiş bir kadın, aşkın pençesini de kendi eliyle yok edebilirdi pekala.

Benimle Serisi 1. Kitap

5 YIL ÖNCE

Genç kadın kendisine doğru uçan yumruktan son anda eğilerek kurtuldu ve karşısındaki adamın bir anlık boşluğundan faydalanarak, kendi yumruğunu onun karnına geçirdi. Abisi hafif bir inlemeyle, "Çok iyi," diyerek onu onayladı.

Sare bir an için içinin kıpır kıpır olduğunu hissetti. Ancak abisi, aralarında beş yaş vardı, ona doğru adeta uçarak uzun ayaklarıyla onun ayaklarını yerden kesti. Bir an sonra Sare, yerden öfkeli ve hırslı bir şekilde kalkmaya çalışıyordu.

"Hadi kızım hadi, hiç çabalamıyorsun." Abisi karşısında pis pis sırıtarak elleriyle 'buraya gel' der gibi hareket yapıyordu. Uzun boyluydu, elbette öyleydi, aynı zamanda ondan çok güçlüydü ve bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de yüksek rütbeli bir askerdi. Özel ajan havalarıyla Sare'yi hep deli ediyordu. Sare'nin şansı olsaydı onu yere devirmek çok kolay olurdu ama Sare zaten onu yere devirmek istemiyordu. Hem şans denen şeyle de hiç karşılaşmamışlardı.

Sare yalnızca onun savunmasını yıkmak istiyordu ama bu konuda neredeyse başarısız bir tutum sergiliyordu. Abisi Saruhan, bir şimşek gibi hızlı, bir hayalet gibi görünmez bir şekilde anında yanına sokulup, kolunu arkaya bükebiliyor, uzun kaslı bacaklarıyla onun ayaklarını yerden kesebiliyor, Sare'yi bir göz açıp kapayıncaya kadar yere serip sonra da geriye çekilip ona pis pis gülebiliyordu.

Sare yavaşça ayağa kalkarken, aklından onun kasık bölgesinden mi saldırsam diye düşünüyordu. Sonuçta onu bir tek oradan etkisiz hale getirebilirdi. Başka türlü Sare onu yenemeyecekti. Fakat bu bir kazanma-yenilme durumu değildi, bu daha çok Saruhan'ın onu, 'kendini tehlikelerden korumak' olarak adlandırdığı bir işkenceydi. Sare, görünen o ki hiçbir şey öğrenemiyordu. Saruhan işinden kalan nadir zamanlarda eve döndüğünde sürekli Sare'yi ringe davet ediyor ve deyim yerindeyse onun canına okuyordu. Sare'nin canı neydi ki? Onun gibi 1,90 boyu yoktu. Yalnızca ondan otuz santim kısaydı ama yan yana geldiklerinde sanki elli santim kısaymış gibi hissediyordu. Ayrıca elli kilo bir şeydi ve ona göre elli kilo demek, neredeyse hiçbir şey sayılırdı. Saruhan onu iki eliyle ortadan ikiye ayırabilirdi. Lanet olasıca vücudu sert kaslarla kaplıydı. Sare ona şöyle bir okkalı yumruk attığını düşünerek tüm gücüyle saldırırken, Saruhan bunu hissetmiyormuş gibi elinin tersiyle savuşturabiliyordu. Rezillikti.

"Ne yapalım? Seni motive mi edelim? Biraz gaza gelince Hulk'a dönüşüyorsun." Saruhan yine gülüyordu. Sare'den bir atak bekliyordu ama Sare çoktan yorulmuştu bile. Çamaşır gibi suyu sıkılmıştı sanki ve şu anda tek istediği bu sıcak haziran ayında soğuk su içip, klimanın altında yatağında uzanarak tembellik yapmaktı. Bunu hak ediyordu!

Kendini şöyle bir toparlamaya çalıştı. Gözünün önüne gelen saçları nefesiyle uçurdu. Saruhan tek kaşını kaldırarak ona baktı. Meydan okuyordu. "Sen lisedeyken seni şu mezuniyet balosuna davet eden çocuk vardı ya?"

Sare merakla gözlerini kıstı. "Ne olmuş ona?"

Saruhan yerinde zıplayarak, "Onu son anda davetten vazgeçiren bendim, sana yalan söyledim." Dedi. Ölümcül bir itirafta bulunduğunun farkında olarak sırıtıyordu.

Sare derin bir nefes aldı, yetmedi, ciğerleri yanıyordu. Bu yüzden daha da derin bir nefes aldı. Mezuniyet balosuna onun 'şu çocuk' dediği Emre ile gitmek istemişti, ona kör kütük aşık olduğunu düşünüyordu. Emre ona belli belirsiz sinyaller veriyordu ama Sare ne yapabilirdi ki? Hiçbir zaman ilk açılan kendisi olmamıştı. Nihayet birkaç kişinin araya girmesi ile Emre onunla baloya gitmek istediğini söylediğinde neredeyse çocuğu tutup öpecekti.

Bir akşam yemeğinde ailesiyle birlikteyken balo konusu açılmış ve abisi tatlı tatlı kiminle baloya gideceğini sormuştu. Sare onun bu tatlılığına kuşkuyla bakmış ancak yine de cevap vermişti. Ve balo gecesi ekilmişti. Aman ne harika! Saruhan'ı sorguya çektiğinde, abisi bir şey yapmadığını belirtmişti, Emre'yi korkak olmakla suçlamıştı. Sare ona, Emre'nin neden korktuğunu sorunca da tatlı abisi, "Alınma ama Sare çok sert bir kızsın, çocuk muhtemelen daha uysal biriyle baloya gitmeyi düşünmüşse bunda benim suçum ne?" demişti.

Sare o anları hatırlayınca içindeki bastırılmış kin açığa çıktı ve abisinin üzerine neredeyse uçarak atladı. Ancak yumruğu şöyle bir ters tepkiyle savuşturuldu, bir kayaya toslamak gibiydi, hemen ardından yüzüstü yere yatırılıp, elleri arkadan tutularak adeta hapsedildi.

"Hiç öğrenemiyorsun hiç," Saruhan kulağına doğru gülüyordu. "Kızım biriyle kavga ettiğinde dikkatli olman gerekir. Gaza gelmemelisin, hareketlerin daha sert ve kıvrak olmalı. Kendini rahat bırak, sırf vurmak için vurma! Vurabildiğin için vur!" Onu bıraktı ve ayağa kalktı.

Sare, "Çok bilmiş," diye homurdandı. Ancak gülümsüyordu. "Yeteri kadar canıma okumadın mı? Benden bugünlük bu kadar." Ne olursa olsun onu çok seviyordu.

Ailesi Sare için her şey demekti. Annesi ve babasını da çok seviyordu. Kendilerinden küçük olan on yaşındaki kız kardeşi Serra'yı da. Sadık bir dost olan köpekleri İblis'i de unutmaması gerekiyordu. Ona bu ismi abisi Saruhan koymuştu. Çünkü kendisi de bir iblis olduğundan, köpekle çok iyi anlaşmışlardı. Sare kıkır kıkır güldü. Zaman zaman ona iblis diye sesleniyor, onu birazcık kızdırmanın keyfini yaşıyordu.

Saruhan elindeki eldivenleri çıkarırken, Sare hala yerde uzanmış dinleniyordu. İki katlı bir evde oturuyorlardı. Abisi en alttaki bodrum katı tamamen spor alanına dönüştürmüştü. Kum torbaları, koşu bantları, ağırlık aletleri her yerdeydi. O ihtişamlı mesleği için daha güçlü ve daha kaslı olmak için uğraşırken, Sare de aldığı kiloları yakıyordu.

Burası abisinin alanıydı ama Sare de vaktinin çoğunu burada köpeği İblis ile geçiriyordu. Üniversitenin iletişim bilimi bölümünden mezun olmuştu. Şey, doğal olarak bir işi yoktu. Ailesinin açmış olduğu küçük butikte çalışıyordu ve o da neredeyse günün bütün vaktini alan bir işti.

Günlerden pazardı, Sare'nin dinlenip tembellik yapması gerekirken abisi tarafından deyim yerindeyse dövülüyordu. Sare ona ulaşmayı bile başaramamıştı.

Güçlükle ayağa kalkarken alnındaki teri silen abisine döndü. "Bu sefer eve dönmen çok uzun sürdü." Onun omuzlarının gerildiğini gördü. Aslında onun tam olarak ne iş yaptığını ailesi bile bilmiyordu. Tek bildikleri onun sürekli kimlik değiştirerek gizli görevlere girdiği ve birçok tehlikeli durumlarla karşılaştığıydı. Ha bir de orada burada kötü adamlarla dövüşüyor, bazen onları alnının ortalarından vuruyordu. "Senin için endişelendik. Böyle ortadan kaybolduğun durumlarda bize sana ulaşmamız için bir numara bırakmalısın abi."

"Bu sefer ki görev çok uzun sürdü," diye açıkladı Saruhan. "Sizinle iletişim kurmam çok riskliydi. Beklenmedik durumlar oluştu, o yüzden bu kadar uzun sürdü ama neyse ki hallettik." 

Bu kadar açıklama yapması bile çok iyiydi. 

"Hadi şimdi bunları düşünmeyelim. Bak işte buradayım." Kollarını açarak ona doğru gelince Sare yüzünü ekşiterek, "Hayır hayır terli terli bana gelme!" diyerek kaçtı. Aslında sadece ona takılıyordu. 

"Cadı!" Saruhan bir kahkaha atarak onu çıkışa doğru kovalamaya başladı. Sare çığlık çığlığa koşarken ayağı takıldı ve yüzüstü yere kapaklandı. Oh! Canı çok acımıştı! Arkasında kahkahalarla gülen abisine ters ters bakarak ayağa kalkmaya başladı. Bu sefer abisi hızlı adımlarla odanın içindeki duş kabinine koştu ve hızla kapıyı kapattı. 

Sare sinirle dişlerini sıktı, abisi buralarda yokken aşağıya indirdiği müzik setine doğru ilerledi ve sırf ona gıcık olsun diye hareketli bir müzik seçip sesi sonuna kadar açtı. Bütün odayı dolduran müziğin onu delirteceğini biliyordu çünkü Saruhan müzik dinlemekten nefret ederdi. Dünya üzerinde müzikten hoşlanmayan tek insan oydu. Sare sırf bu sebepten bile onunla alay ediyordu. Onun çıplak bir şekilde duştan çıkamayacağını bildiği için pis pis sırıtarak bodrum katından çıktı. 

Hava neredeyse kararıyordu ve annesinin akşam yemeğini hazırlamış olmasını umarak evin önüne doğru yürümeye başladı. Saruhan'ı pataklama girişimleri sırasında birkaç kalori kaybetmiş, iyice bir hırpalanmış ve ayrıca güçsüz düşmüştü. Kısa bir duşun ardından midesini tıka basa yemekle doldurmak istiyordu. Yorgun ama mutlu bir halde evin önüne geldiğinde, evin önünde siyah büyük bir arabanın durduğunu gördü. Genç kız kaşlarını çatarak arabanın içinden inen iri yarı adamlara baktı. Ellerinde silah taşıdıklarını görünce kalbi büyük bir korkuyla sıkıştı ve çığlık atarak eve doğru koşmaya başladı. 

Adamlardan bir tanesi onu yarı yolda yakalayıp ayaklarını yerden keserken, Sare avazı çıktığı kadar, "Saruhan!" diye bağırıyordu. Midesi panikle sıkışmıştı! Arabadan dört kişi daha indi, daha sonra bir araba daha geldi ve ondan da üç kişi indi. Sare ağlayarak çırpınırken birden evin kapısı açıldı ve babası dışarıya çıktı. 

"Ne oluy-" Sare'nin kulak zarının sarsılmasına neden olan bir ses duyuldu. Genç kız korkuyla babasının göğsünde hızla yayılmaya başlayan kırmızı lekeye bakakaldı. O çok sevdiği, dağ gibi adam göğsüne saplandığı kurşunlarla kapının ağzına yığıldı kaldı. 

Adamlardan birisi, "Lanet olsun!" diye bağırdı. "Susturucu kullansana aşağılık herif! Bütün mahalleyi başımıza mı toplamak istiyorsun?" 

Adam, "Bu sesi duymak zorundaydım," diyerek soğukkanlı bir sesle konuştu. 

Sare hala şok içindeyken onu sarsarak kapıdan içeriye soktu ve genç kızı başka bir adamın kucağına attı. Sare bağırıyor, çığlıklar atıyordu ancak Saruhan onu duymuyordu! Onu yakalayan adam elinin tersiyle Sare'nin yüzüne bir tokat indirdi, hemen sonra Sare yere kapaklandı. Annesinin korkunç çığlığı kulağına ulaşırken, "Hayır! Yapmayın!" diye bağırıyordu. "Anne! Anne!" 

İçinden Serra'nın aşağıya inmemesi için dua ediyordu. Hemen ileride yere düşen bir bedenin sert sesini duydu ve titredi. Karnına yediği tekmeler yüzünden ağzından kan gelmişti. Zorlukla nefes alıyordu. Sürünerek annesinin bulanık görüntüsüne doğru ilerlemeye çalıştı ancak başaramadı. Evin içinde dolaşan adamların seslerini duyabiliyordu. Yukarıdan korkuyla atılan bir çığlık duydu. Serra! Serra! 

Adamlardan birisi kız kardeşini ensesinden tutmuş hırpalayarak merdivenlerden aşağıya indiriyordu. Başka bir adam Sare'yi tekmeleyerek yerden kaldırdı ve Sare'nin yüzüne sert bir tokat daha indirdi. Genç kız, gözleri yaşlarla dolmuş olan küçük kız kardeşinin yüzüne baktı. Serra tir tir titriyordu ve yerde yatan annelerine dehşetle bakıyordu. Onun öldürüldüğünü anladığında acıyla kıvranarak annesine ulaşmaya çalıştı ancak onu tutan adamın elinden kurtulamadı. 

Sare onun çırpınışıyla kendinden geçti ve abisinden öğrendiği bir hareketle dirseğini adamın göğsüne indirdi, keşke ondan daha iyi şeyler öğrenebilseydi, adam bu hareketten etkilenmedi bile. Onu sertçe sarstı. Hemen karşısındaki adam elindeki silahı kardeşinin başına dayadı. 

"Saruhan Çetin nerede?" 

Sare, "Onu bırakın," diye yalvardı. Keşke abisi hemen gelseydi, keşke Sare o müziği açmasaydı. Keşke bugün hiç yaşanmamış olsaydı! 

"Alt kattan müzik sesi geliyor." Adamlardan biri konuştu. "Saruhan Çetin orada mı?" 

Sare, "Kardeşimi bırakın." diye yalvardı. Onlara abisinin orada olduğunu söylemek istemiyordu. "Lütfen yalvarırım size ona zarar vermeyin." 

Evin içine başka bir adam girdi. "Saruhan Çetin alt katta," diye bildirdi. "Müzik sesi çok yüksek, geldiğimizi duymayacaktır. Onların işini bitirin de gidelim." 

"Saruhan'ı öldürmeyecek miyiz?" diye sordu başka birisi. "Buraya bunun için geldik!" 

"Hayır, onu öldürmeyeceğiz. O soktuğumun ajanı, ailesinin kaybının yasını tutacak. Her gün, hem de her gün bu acıyla yaşayacak. Bu ona büyük bir ders olacak."  Konuşan adam başıyla bir işaret verdi. 

O sırada Sare, o işaretin ne anlama gelebileceğini düşünmek istemeyerek, hızla yere eğildi ve onu sıkı sıkıya tutan adamın dengesini bozarak, onun etrafından dolanıp diğer elinde tuttuğu silahı kapıverdi. Düşünecek zamanı yoktu, hem de hiç yoktu. İlk önce kardeşini sıkı sıkıya tutan adamın üzerine silahı doğrulttu ancak silahın emniyetini açmayı unutmuştu. O emniyeti açmak için kaçarken bir silah sesiyle irkildi ve kardeşinin bedeninin yere düştüğünü gördü. Silahı açtı ve kimseyi görmeden herkese ateş etmeye başladı. Görmeyen gözlerle ateş ediyor, çığlık atıyor saçlarını yoluyordu. Birinin onu kolundan vurmasıyla acı içinde kıvrıldı ancak ateş etmeye devam etti.
Kurşun saplanıp kaldığı bedenlerden oluk oluk kan akıtıyordu. Her şey saniyeler içinde olup biterken kapıda abisinin belirdiğini gördü. 

Abisi içeriye girmeye çalışan adamları etkisiz hale getirirken Sare kardeşini ve annesini öldüren adamın üzerine kurşunlar yağdırmaya devam ediyordu. Acıyla, kahrolmuş bir çaresizlikle bağırıyor ve kendinden geçmiş bir şekilde onları öldürenlere, onlara kıyanlara, canına dokunanlara saldırıyordu. 

Saruhan birkaç dakika içinde Sare'nin diğerlerini öldürdü. Sare histeri krizine girmiş annesine ve kardeşine aynı anda sarılmaya çalışıyor, bir yandan da acıyla kapının girişinde babasının hareketsiz yatan bedenine bakıp bağırıyordu. 

Saruhan acıyla dizlerinin üzerine çöktü. Gözyaşları yüzünden akıp giderken, elindeki silah yere düştü. Annesinin, babasının ve kız kardeşinin çoktan öldüğünü biliyordu. Sare'nin titreyen bedenine baktı. Kolundan akan kanı belli belirsiz görebiliyordu. Umutsuzca onlara sarılıyor, onları uyandırmaya çalışıyordu. Genç kız onların hareketsiz bedenlerine bakarken, Saruhan onu kendine çekmeye çalıştı. 

Sare çığlık atarak onu göğsünden itti. "Geç kaldın!" diye bağırdı ağlayarak. "Çok geç kaldın!" 

Saruhan onun kolunu incitmemeye özen göstererek onu sıkıca göğsüne bastırdı. Sare kollarının arasında hıçkırarak ağlarken, genç adam sessizce gözlerini kapattı. O an Sare hayatta olmasaydı, geriye  bir tek kendisi kalsaydı, silahındaki son kurşunu kafasına sıkacağından emindi. 

...

"Benim bir yüzüm aptalın dik âlâsı, öbür yüzüm de araştırmacı, yargıç ve cellattır."

5 YIL SONRA

Sare aynada kendi yansımasına bakarken, aynaların gösterdiği yüzlerin ne kadar da ifadesiz olduğunu düşünüyordu. Yansıması onu bir insan gibi gösteriyordu, ama Sare aslında bir insan değildi. Ne olduğunu o da bilmiyordu. Omuzunda kestiği saçlarını toplamış ve başının arkasına küçük bir tokayla tutturmuştu. Bu gece özellikle kimliğinin açığa çıkmaması gerekiyordu. Bir rüzgar gibi esecek, bir kasırga etkisi bırakacaktı.

Gözlerini koyu gölgeler içinde bırakmıştı. Üzerine şöyle bir baktı, siyah bir deri pantolon, siyah bir deri ceket ve hızlı koşabilmeyi sağlayan siyah botlar giymişti. Maskesini başından geçirdi ve saçları kayboldu. Sadece gözleri görünüyordu. Gecenin içinde kim bilir kaç defa parlamış, kaç defa soluk bir ruhun son çırpınışlarını izlemişti. Bu gece ödeşme zamanıydı.

Hızla yatağın yanındaki çekmeceyi açtı ve silahını çıkardı. Elinde ağırlığını tarttı, çevirdi, kontrol etti. Susturucusunu da ucuna taktıktan sonra onu bacağının yanındaki kılıfa soktu. Çekmecenin içindeki küçük keskin sustalıları sol bacağındaki bıçak kılıfının içine bıraktı. Diğer silahı beline sıkıştırdı ve ceketini düzeltti.

Tam o sırada kapı vuruldu ve abisi Saruhan içeriye girdi. O da hazırdı. Tamamen siyahlar içindeydi, buz gibi bakışları Sare'nin üzerinde dolaştı. Genç kadın onun soru sorar gibi gözlerine baktı.

Hazır mısın?

Sare başını kısaca salladı. Hazırım.

Yıllar önce ailelerini hayattan söküp alan adamın kızını kaçıracaklardı, Saruhan onu direkt öldürme taraftarıydı ama Sare ona biraz işkence edecekti. Bunu yapmak istiyordu. O adamın canının yanmasını, kızına ulaşamadığı her dakika acı içinde kıvranmasını, acının onu ateş gibi yakmasını istiyordu. Çabuk gelen bir ölümün acısı çabuk giderdi. Bunu Sare çok iyi öğrenmişti. İnsanı hissiz bırakan, buzdan bir duvara dönüştüren bir dersti bu.

"Planın üzerinden bir kez daha geçelim." Saruhan odada bulunan tek sandalyeye oturdu ve Sare'ye baktı. "Kız bu akşam nişanlısı ile akşam yemeğinde buluşmak için saat 8'de Nişantaşı'daki restoranda olacak. Her zamankinden farklı olarak bu kez orada buluşacaklar çünkü daha sonrasında nişanlısının hastaneye dönmesi gerekecek."

Sare araya girdi. "İsimler. Onların isimleri var. İsimler önemli." Çünkü isimler Sare'nin zihninden hiç silinmiyorlardı. Sare onları özenle zihinlerinde tutuyordu. İsimler ve kim oldukları Sare için çok önemliydi.

Saruhan derin bir nefes aldı. Onun ne istediğini biliyordu. "Aslı Ünay." Dişlerini sıkarak ekledi. "Mete Ünay'ın her şeyden çok sevdiği biricik kızı. Babasının işlerini yürütüyor. Zavallı nişanlısı onun bir numaralı bir sürtük olduğundan habersiz."

"Nişanlısı." Sare duygusuzca fısıldadı.

"Alihan Karasu, başarılı bir doktor ama aynı zamanda gayrimenkul bir şirketin yüzde elli hissesiyle ortağı. Şirketi amcası Yaman Karasu ile birlikte yönetiyor." Saruhan ona uzun bir bakış attı. "Bunu bu gece yapmayabiliriz Sare. Bu gece diğer işlerle ilgilenebiliriz."

Sare onun ne demek istediğini çok iyi anlıyordu. Abisi bu küçük intikam hilesiyle ilgilenmiyordu, o daha büyük olan balığı yakalama niyetindeydi. Sare ona kendisi gibi düşünmediği için kızmıyordu. Saruhan onun isteğine saygı göstermiş ve onun seçtiği yoldan gitmeyi kabul etmişti. Kaybedecek başka hiçbir şeyleri yoktu. Mete Ünay hayatında belki de hiç tatmamış olan bir duyguyu tadacaktı. Acıyı. Ve bu o yaşarken olacaktı. O ölüyken değil.

Bu yüzden en yakınıyla onu vuracaktı Sare. Canı gibi koruyup sevdiği, pis işlerine alet ettiği kızı Aslı Ünay. Hayatlarındaki her şey bir paravandı. Evlilikleri, sosyal sorumluluk adına yaptıkları her şey, yaptıkları iş de dahil her şey, pisliklerini örtmek için bir paravandı. Alihan Karasu da bir paravandı.

Sare adama acıyacaktı neredeyse ancak onun bir kalbi yoktu. Yıllar içinde sökülüp atılmıştı.

Abisi devam etmek için ağzını açtığında Sare onu susturdu. "Hadi işe koyulalım."

Fakat biliyordu ki, bu her zamanki işten farklıydı. Bu kişiseldi.

...


Daha yeni Daha eski

İletişim Formu