Peri ve Kuzgun 70. Bölüm (FİNAL)



Bölüm 70 - Final 1. Kısım

Hiç aşık oldunuz mu? Ayaklarınızı yerden kesen, kalbinizi sanki daha önce hiç atmamış gibi attıran, ona her baktığınızda yüzünüzde istemsizce bir gülümseme oluşturan bir adamı sevdiniz mi hiç? 

Uçsuz bucaksız bir tutkuyla ona dokundunuz mu? Ya da onun tarafından koşulsuzca, sınırlar olmaksızın, kalpten...en önemlisi de aşkla sevildiniz mi? Aşkı tanımlayabilir miyiz sizce? Nedir ki aşk? Tüm zamanların ötesinden gelen, bütün destanların, bütün ölümlülerin yaşadığı, dillerden hiç düşmeyen, bir insanın kalbini durdurabileceği gibi, ona sonsuz bir hayat bahşedermişçesine kan pompalayan bu duygu...nedir ki aslında? 

Gözlerini size çevirdiği zaman dizlerinizi titreten bu duygu, bir dokunsa kalbinizi ele geçiren bu hisler, nasıl tanımlanabilir ki sözcüklerle? Ne kadar sade, ne kadar abartısız kalır değil mi kelimeler? Oysa aşk, bütün evrenin diline sahipse...basit bir sözcük karşılar mı onu en güzel haliyle? 

Aşk... 

Bir adamı sevdiğinizde buna aşk diyorsanız eğer, o adamı aşka, sevdaya, kalbinize karıştırıp bir daha sevdiniz mi hiç? Ben sevdim...seviyorum da. Yüreğimi titreten, beni kendi benliğimi unutturacak kadar seven bir adamı seviyorum. Aşk nedir bizim aramızda? Bu yaşadığımız nedir? Yanındayken tüm dünyayı unuttuğunuz bir insanı sevmek, nasıl anlatılır ki öyle kolayca? Nefesiyle nefes bulmak, bütün can alıcı noktalarına dokunurken aşkla irkilmek... Bunlar öyle kolay, öyle basit bir kelimeyle anlatılacak şeyler değil. Bütün hislerim birikse, ortaya yeni bir kelime çıksa ve o hislerimi taşısa yine yeterli gelmez. 

Aşk öyle yoğun, öyle güzel işte. 

Ancak onu kazanmam kolay olmadı elbette.Onu tanıdıktan hemen sonra bütün hayatım boyunca belki de sadece yaşamak için yaşadığımı düşündüm. Sanki hayatımın ona gelene kadar geçen evresi hiç varolmamış gibiydi. Sanki geçip giden yıllar bir anda tersine dönmüş ve aldığım bütün yaşlar yeniden yazılıyormuş gibi bir histi bu. Sanki onunla karşılaşana dek bir şekilde nefes almayı başarmış ama onu tanıyınca da, asıl nefesi onunla almışım gibi bir duyguydu. 

Onu tanıyana kadar nasıl bir boşluk içinde olduğumdan haberim yoktu. Aşka inancım sonsuzdu ama onun bir gün gelip beni bulacağına olan inancım ise...yoktu. Belli bir yaşa geldikten sonra,  hala karşınıza çıkmayan bir aşkı dilemek biraz yorucuydu. Belki de çokça ümitsiz. 

Onunla hiç beklemediğim bir anda karşılaştım. Kendimi onun arabasının önüne attım. Sonrasında ise ondan kopamadım. Hayata karşı sertliği, duruşundaki o acı ifadesi, kaçan, korkan kalbi bir kez avuçlarıma düşmüştü. Nasıl kopabilirdim? O kalbe zarar vermeyeceğimi, o kalbi kendi kalbimden bile daha çok koruyacağımı ona anlatabilmek çok uzun sürdü. Yorucuydu, çoğu zaman beni umutsuz bırakıyordu, ama bir gece çıkıp bana geldiğinde onunla onun için verdiğim mücadelede çektiğim bütün acılar sanki hiç olmamış gibi kaybolup gitmişti. 

Onunla neler yaşamadık ki? Beni severken bile korkan yüreğini sevdim önce, buna rağmen bırakamayışını sevdim, zaman geçtikçe birken iki olabilmeyi, en güzel haliyle bana gelişini sevdim. Bizim aşkımızda en güzel sözleri bile ifade eden bendim. Kalbimden kopup gelen cümlelere engel olamıyordum da. Bazen bana bir bakışına uzun uzun şiirler okumak geliyordu içimden. Bazen bir dokunuşu için eriyip bitiyordum kollarında. Kokusuna, teninin her zerresine sahip olduğum bu adam, bazen bir bakışıyla aklımı alabiliyordu. 

Bugün onu kızlarımız ile bahçede çiçekleri sularken izlerken, kendimi arabasının önüne attığım günden bugüne nasıl geldiğimizi düşünmeden edemiyorum. Deniz ve Nehir,7 yaşındaki kızlarımız, olacağını hayal bile edemeyeceğim iki küçük çocuğun bizim olduğuna hala inanamıyorum. 

Onlara sahip olacağımızı öğrendiğim ilk anda o kadar mutlu olmuştum ki, onları kucağıma alana kadar yaşadığım en büyük mutluluğun bu olduğunu sanıyordum. Ailemleyken yaşadığım, yaşayacağım her yeni mutluluğu bugün hala büyük bir şaşkınlıkla kucaklıyorum. Alışmamış olmam iyi diye düşünüyorum bazen çünkü böylesi güzel bir tabloya nasıl alışabilir ki insan? 

Şu an bu satırları yazarken elim titriyor. Aşk bu değil de nedir? 

İKİZLER DOĞARKEN...

Devrim hastane koridorunda nereye dönse Gamze'nin ailesinden birisiyle göz göze geliyordu. Kardeşi Efe, ona, onu anlayan gözlerle bakıyordu. Demir, Güney, eşleri ve Gamze'nin annesi ile babası da öyle. Hatta dayısı Aykut ve eşi de buradaydı. 

Kalabalık. O kadar kalabalıklardı ki. Canından çok sevdiği karısı içeride kızlarını dünyaya getirirken dışarıda bir ordu dolusu insan endişe ve umutla onu bekliyordu. Gamze, Devrim'in de doğuma girmesini istemişti ama Devrim bu kadarına dayanabileceğini sanmıyordu. O yüzden yanında Leyla vardı ve Devrim, onun yanında kendisi değil de Leyla olduğu için mutluydu. Korkuyordu. Onun kanlarının aktığını görmek onu korkutacaktı ve Devrim o zaman kendisini hiç de iyi hissedemeyecekti. Her şey olup biterken dışarıda beklemek de çok zordu ama hiç değilse içeride tırnağına bile zarar gelse canından can kopan bir kadının canının yandığını görmeyecekti. 

Kızları. 

Gamze, Peri'si bu dünyaya güzeller güzeli iki tane melek getirecekti. Devrim onların isminin Deniz ve Nehir olmasını istemişti. Hep birbirlerine ihtiyaç duyan iki küçük kız kardeş olmalarını istemişti. Gamze bunu hiç sorgulamadan kabul etmişti. Gamze, onu o kadar çok seviyordu ki, muhtemelen kızların ismini komik bir isim koysa, onu da kabul edecekti. 

Devrim o kadına aşıktı. Ve bu aşkın tanımını yapmakta zorlanıyordu. Yaşadıkları bu aşk, nasıl bir aşktı? Bütün geçmiş zamanlar, bütün ölümlüler böyle bir aşk yaşamış mıydı? Bu sanki aşktan da öte, saf bir ihtiyaç gibiydi. Gamze sanki kendi bedeninin bir parçasıydı. Sanki dünyaya onunla gelmişti ve onsuz yaşamaya çalışmak imkansız gibiydi. 

Ve şimdi hayatlarına iki küçük insan giriyordu. İkisinden, kalplerinden, aşklarından bir parça, Gamze'yle kendisinin hayatını daha da güzelleştirmek için geliyordu. 

Devrim onları sevmek, kokularını içine çekmek için sabırsızlanıyordu. Gamze hamileliğinin her ayı ayrı bir güzel, ayrı tatlı olmuştu. Kilo aldıkça huysuzlanmış, Devrim'i her defasında köşeye sıkıştırıp onu güzel bulup bulmadığını sorar olmuştu. Sanki böyle bir şey mümkünmüş gibi Devrim'in onu çirkin bulmasından korkuyordu. 

Devrim öyle anlarda onu kollarının arasına alıp huysuzluğu geçene kadar öpüyordu. Sonrasında Gamze sakinleşiyor ve onu sorgulamayı bırakıyordu. 

Hayatında gözlerini yalnızca bir kadına açmıştı. O da Gamze'ydi. Onu her haliyle o kadar çok seviyordu ki, bazen bu sevgisi yüzünden ona nazar değecek diye korkuyordu. 

"Devrim, iyi misin?" 

Birinin ona seslendiğini duyunca başını hafifçe kaldırdı ve sesin geldiği yöne baktı. Efe endişeyle ona bakıyordu. 

"İyiyim," diye mırıldandı ama aslında hiç de iyi değildi. Doğum vakti gelmişti, bugün için hazırlanıp evden çıkarlarken Gamze oldukça neşeliydi ama Devrim sabaha kadar uyuyamamıştı. Hatta birkaç gecedir gözüne doğru dürüst uyku girmemişti bile. İkizler olacağı için bebekler sezaryenle alınacaktı, dolayısıyla doğum tarihi çok önceden kararlaştırılmıştı. Bu Devrim üzerinde çok daha büyük bir tedirginlik yaratmıştı. Kararlaştırılan tarih öyle çabuk gelmişti ki, kızlarını kucağına alacağı için duyduğu heyecandan çok Gamze'ye ve onlara bir şey olabilme ihtimali yüzünden soğuk terler dökmüştü. 

Geceleri Gamze, uykuya dalana kadar Devrim'i rahatlatmaya çalışıyor, o uyumadan kendisinin uyumayacağını söylüyordu. Fakat hamilelik onu çok yorduğu için çoğu zaman uykuya ilk o dalıyordu. 

"Mine sana sesleniyordu ama duymadın. Eğer iyi hissetmiyorsan istersen dinlenme odasında uzanabilirsin." 

Uzanmak mı? Devrim günlerdir uyuyamıyordu bile. Gamze içeride bebeklerini dünyaya getirirken Devrim nasıl dinlenebilirdi ki? 

"İyiyim..sadece," Sırtını duvara vererek yere çöktü ve bacaklarını bükerek karnına çekti. Güçlü durmak, kendini bırakmamak için zor duruyordu. Sesinin kısıldığını hissetti. 

Efe hemen onun yanına geldi. Bütün gözler onun üzerindeydi. Devrim bütün vücuduna küçük küçük iğneler batırılıyormuş gibi hissediyordu. Neden bu kadar uzun sürmüştü? Gamze'yi götürdüklerinden beri bir buçuk saat geçmişti. Yanlış giden bir şeyler mi vardı? 

"Gamze iyi olacak merak etme Devrim. Benim kardeşim güçlüdür. Doktorumuz da çok iyidir. Biliyorsun bizim eşlerimiz de o doktorun sayesinde doğumu kolaylıkla atlattılar."

Devrim başını salladı. Şartların gayet iyi olduğunun o da farkındaydı ama sakin kalamıyordu. Ölümü düşünmeden edemiyordu. Onu, onları kaybetmekten o kadar çok korkuyordu ki etrafındaki kimseye odaklanamıyordu. Tek düşündüğü Gamze ve kızlarıydı. Onların iyi olmasını istiyordu. 

"Sana çay ya da kahve getirmemizi ister misin?" Efe'nin eşi Zeynep de aynı endişeyle ona bakıyordu. 

Devrim dışarıdan nasıl göründüğünü merak etti. Hissettiği kadar kötü görünüyor olmalıydı. Başını iki yana salladı. "Bir şeyler içebilecek durumda değilim." Saat çoktan akşamın dokuz buçuğu olmuştu. Akşam hastane daha sakin olur diye doktor onu doğuma akşam saatlerinde almak istemişti. 

Devrim gökyüzüne çöken karanlığın içine de çöktüğünü hissediyordu. 

O sırada uğultulu sessizliği bozan bir telefon sesi işitti. Efe'nin elini cebine götürdüğünü gördü. Genç adam kaşlarını çatarak telefona baktıktan sonra açtı ve birkaç adım atarak yanından uzaklaştı. Telefondaki kişi her kimse oldukça sinirli birkaç kelime söyledikten sonra telefonu kapatıp tekrar döndü. 

Devrim merak ederek ona baktı. 

Efe bir şey yok dercesine başını salladı ama rahatsız olduğu çok belliydi. Onu neyin bu kadar rahatsız ettiğini merak ederek, "Arayan kimdi?" diye sordu. İçinden bir ses o kişinin kendisiyle ilgili olduğunu söylüyordu. Neden böyle hissettiğini de anlayamamıştı. 

Efe, "Önemli birisi değil," diyerek geçiştirmeye çalıştı ama herkesin meraklı bakışları ona çevrilmişti. İç çekti. "Enes, numaramı bulmuş yine. Gamze'nin doğum yapacağını öğrenmiş, durumu nasıl diye soruyor." 

"Yuh ama ya!" 

"Bu adam gerçekten hiç mi akıllanmayacak?" 

Devrim içini kor gibi yakan bir öfkeyle sarsıldı. Aylar önce yaşadıkları o geceyi hatırladı. Bir bağış yemeği düzenlemişti. Gamze o akşam yemeğe katılmadan önce ona eski belalı sevgilisinden bahsetmişti. Devrim o kadar kıskanmıştı ki canı sıkılmıştı ama bir şey dememişti. Gamze onu kırdığını düşünerek onun gönlünü almaya çalışmıştı ama Devrim hiç rahat olamamıştı. Enes Alzade. Gamze onun ailesinin ismini listeden silmek istemiş ancak daha sonra vazgeçmişti. Devrim o aileyi çok iyi tanırdı. Yıllardır düzenlediği her etkinlikte mutlaka onlara da davetiye gönderirdi. 

"Bu adam hiç akıllanmayacak mı? Ailesi onu Amerika'ya göndermemiş miydi yeniden?" Demir de en az kendisi kadar öfkeli görünüyordu. 

Devrim dişlerini sıktı. 

"Bilmiyorum. Ona bir daha aramamasını söyledim.Eğer yeniden iletişime geçerse kötü sonuçlar doğuracağını da ekledim."

Devrim derin bir nefes aldı. Aylar önce onun Gamze'yi görmek için ailesi yerine davete kendisinin geldiğini görünce öfkeden delirmişti. Gamze bir an bile ailesinin yanından ayrılmamıştı. Kızlar da onu hiç yalnız bırakmamıştı ama Enes'in gözleri hep Gamze'nin üzerinde olmuştu. 

Devrim kendini bir yere kadar tutabilmişti. Enes, Gamze'ye ulaşamayacağını anlayınca kalkıp Aslanların masasına gelmişti. O noktadan sonra ipler kopmuştu. Devrim güvenliği çağırarak kimseyi umursamadan, kimin ne diyeceğini düşünmeden o ayaküstü sohbet etmeye çalışırken onun dışarı atılmasını sağlamıştı. 

Gamze'nin yaşadığı şoku hala dünmüş gibi hatırlıyordu. Kimse ondan bu tepkiyi beklemiyordu. Devrim de kendisinden böyle bir tepki beklemiyordu ama Gamze'nin anlattıkları, onun Gamze'ye yaptıklarını duyduktan sonra eğer isterse çok daha fazlasını yapabilecek kudreti kendisinde hissetmişti. 

Birkaç davetli ona neden böyle bir şey yaptığını sormuştu ama kibarca konuyu değiştirmişti. Gece bitip de Gamze'ye birlikte eve döndüklerinde Gamze boynuna atlamış ve onu öyle bir öpmüştü ki gecenin sonu yatakta bitmişti. Anlaşılan o ki Devrim'in onu kıskanması çok hoşuna gitmişti. 

Devrim onu o gece davetten atmakla kalmamış, açıkça Alzade ailesine eğer oğullarını kendi ailesinden uzak tutmazsa yaptığı bütün yatırımları geri çekeceğini söylemişti. Bunun üzerine Enes Alzade hayatlarına girdiği gibi çıkıp gitmişti. 

Gamze'nin mutluluğunu hala unutamıyordu. Onu kıskandığı için bu kadar mutlu olması Devrim'i de gülümsetmişti. 

"Ben onun icabına bakarım Devrim merak etme." 

Devrim başını belli belirsiz salladı. Bununla daha sonra uğraşacaktı. Şu an tek istediği Gamze'den ve kızlarından bir haber almaktı. 

Nihayet iki saat sonra Gamze ve kızları normal bir odaya alındığında Devrim kendine gelebilmişti. Kapıdan içeriye ilk girdiğinde Gamze'nin yorgun ama gülümseyen yüzünü gördü. Hemen yanında ise iki tane bebek küvözü vardı. Bütün aile merakla bebeklerin yanına koşarken Devrim ayaklarının yere bastığını güç bela hissederek Gamze'nin yanına yürüdü. Onun açık gözlerini gördüğü için o kadar mutlu olmuştu ki göğüs kafesi ağrıyordu. Yeni yeni nefes almaya başlayan bir bebek gibi ciğerleri yanıyordu. 

Gamze'nin onu görünce kendisi gibi duygulandığını fark etti. Dolu dolu gözlerle birbirlerine bakarken bütün aile coşkulu bir cümbüş içinde bebeklerin tıpkı Gamze'ye benzediğini söylüyordu. Devrim kızlarını görmeyi, onları koklamayı, sevmeyi çok istiyordu ama önce annelerinin kokusunu içine çekmeliydi. Onu o güzel alnından ve dudaklarından öpmeliydi. 

Onun elini tuttu ve eğilerek Gamze'yi dudaklarından öptü. Sonrasında dudaklarını sürüyerek alnına, yanaklarına sürttü. "İyi misin?" diye fısıldadı gözlerinin içine bakarken. "O kadar korktum ki siz içerideyken. Saatler, dakikalar geçmek bilmedi Peri." Sesi titreyince sustu ve yüzünü onun saçlarının arasına gömdü. Kızlar onu güzelce süslemişti. Saçları açıktı ve pembe şirin bir taç takılmıştı. Üzerindeki bitkinlik hafif makyajla dağıtılmış gibiydi ama Devrim onun ne kadar yorulduğunu çok iyi biliyordu. Onun yorulmasına bir daha hiç izin vermeyecekti. 

Gamze onu çenesinden tutup bir kez daha öpmek için kendisine çekince aşkla dudaklarına yumuldu. Bütün aile nasıl olsa bebeklere bakıyordu. 

"İyiyim," diye fısıldayan karısının gözlerinin içine baktı. "Seni özledim Devrim Kuzgun. İki saatten fazla oldu ama olsun, yine de özledim." Hafifçe gülümsedi. 

Devrim ona uzun uzun aşkla baktı. Öyle ki Gamze'nin yanakları kızarmaya başladı. Onu bir kez daha öpmek için eğilmişti ki, Efe'nin coşkulu sesi aralarına girdi. 

"Gamze bunları sen mi doğurdun kız? Hiç de sana benzemiyorlar! Senden çok daha güzeller." 

Bebeklerden birisini kucağına almıştı ve o minik ellerin havaya kalkıp indiğini görmek Devrim'in yüreğinde ağır bir darbe etkisi yarattı. Bütün vücudu nefesi çekiliyormuşçasına durakladı sonra yeniden hayata döndü. Yüzüne engel olamadığı bir gülümseme yayıldı. Efe'ye doğru ilerlerken herkesin bir şeyler söylediğini duyuyordu ama onları anlamıyordu. 

Hiçbir şey söylemeden kollarını Efe'ye uzattı. Efe gülümseyerek pembeler içindeki küçük bebeği onun açtığı kollarının arasına bırakmadan önce, "Kollarını öyle açma, bak.." dedi ve ona kollarını nasıl açacağını gösterdi. Devrim kollarını onun gösterdiği gibi açınca Efe bebeği onun kucağına bıraktı.

Çok hafifti, o kadar hafifti ki Devrim onu incitmekten korkarak dikkatlice kucağına çekti. Bebeğe giydirdikleri pembe kıyafetin rengindeydi rengi. Pembecik cildi mis gibi kokuyordu. Gözleri küçücük, çenesi sivriydi ve çenesinin ortasında derin bir çukur vardı. Tıpkı Gamze gibi diye düşündü. Ona sevgiyle bakarken kendisinden geçti. Bu şimdi kendi kızı mıydı? O baba mı olmuştu? Bütün bunları yaşayacağını bilse geçmişte o kadar da acı çeker miydi? 

Allah ona bu önce bu kadını, sonra bu küçük bebekleri vermişti. Gözleri hemen diğer kızına kaydı. Efe onu da kucağına almış ve Devrim'e uzatıyordu. 

Sesinin kısıldığını hissederek, "İkisini aynı anda alabilir miyim ki?" diye fısıldadı. Gamze'nin gülümsediğini görünce ona aşkla baktı. Sonra Efe ile Zeynep ona iki bebeği de nasıl tutacağını gösterdiler. 

Devrim bir kolunda birini, diğer kolunda diğer kızını tutarak Gamze'ye döndüğünde ikisinin de dolu gözleri boşaldı. Mucize işte kollarının arasındaydı. 

İKİZLER ALTI AYLIKKEN ...

Gamze

"Sen ona baktığında gülüyor da neden ben baktığımda gülmüyor bu küçük cadı? Nehir, annem, sen anneni sevmiyor musun yoksa? Neden ablan Deniz gibi bana gülmüyorsun annem?" Durdum ve Nehir'in bana tepkisini bekledim ancak o üzerine eğilmiş onunla uğraşan babasına gülümsemekten başka bir tepki vermiyordu. Beni duymuyordu bile. 

Tam istediğim gibi olmuşlardı. Babalarına aşıklardı. Onu görmeden uyumuyorlar, onun sesini duymadan sakinleşmiyorlardı. Onun kucağında sakin sakin uzanırken benim kucağımda kıpırdanıp duruyorlardı. 

Devrim durumdan gayet memnundu. Kızlarım babasını ne kadar çok seviyorsa, Devrim de onları seviyordu. 

Nehir yeniden babasına gülünce, "Aaaa-aaaa!" diye sahte bir nida koyuverdim. Aslında sadece şaka yapıyordum. Devrim'e takılmaya bayılıyordum. 

Yatağımızın üzerinde kendilerinden geçmiş bir şekilde babalarını dinlerken onları bulduğum andan itibaren onlara sataşıyordum. 

"Annelerinin ne kadar özel olduğunu onlar da çok iyi biliyor." Yanağında oluşan gamzeye içli içli bakarken üzerine atlamamak için kendimi zor tutuyordum. 

Ses tonu içimi eritirken iç çekerek gülümsedim. "Anneleri babalarını öpmek istiyor, bunu da biliyorlar mı acaba Devrim Bey?" 

Ah o bakış. O bakışa bayılıyordum. Derin derin, bütün vücudumu kıvrandıran, tenimi anında ateşlerin içine atabilen bir bakışla bakıyordu bana. Onu bir öpersem duramayacağımı biliyordu. Ben de onun duramayacağını biliyordum. Ancak yine de onu öpmeden duramıyordum. Nehir ve Deniz'le ilgilenirken, onlarla benden bile çok vakit geçirirken öyle tatlı bir adam oluyordu ki , onu kollarımın arasına alıp kalbime bastırmak geliyordu içimden. 

"Gamze," diye kısık sesle uyardı. 

"Efendim?" diyerek Deniz'in yanına uzandım ben de ve kızımın elini tutarken tek dirseğimin üzerinde doğrulup doğrudan Devrim'in gözlerinin içine baktım. 

Ateşli yoğun bakışlarını üzerimde hissederken bacaklarımı hafifçe gerdim ve bugün giydiğim eteğin yukarı doğru sıyrılmasına sebep oldum. Gözlerinin bacaklarıma hafifçe kaydığını gördüm. Bütün iradesiyle yutkunarak bakışlarını Nehir ve Deniz'e çevirince kıkırdadım. Onu zorladığımı biliyordum. Bunun hoşuna gittiğini de biliyordum. Günün bu saatinde bir şey yapamayacağımızı da biliyordum ama yine de onu kışkırtmaktan kendimi alamıyordum. 

Usulca, "Beni kışkırtma," diye fısıldadığını duydum. Eğilip ona doğru uzanan Deniz'in ellerini tutarken benim elimi de tuttu ve ikimizin de elini eğilerek dudaklarına götürüp, öptü. Deniz babasının sakallarını hissettiği için mutlulukla agularken, ben arzuyla iç geçiriyordum. 

"Sen bize bir lütuf musun nesin," diye ona takıldım. Ve anında beklemediğim bir atakla üzerime gelip dudaklarımdan öpünce öylece kalakaldım. Kendini geri çekip Nehir'in de ellerini öpünce yüzümü basan sıcaklığı serinletmek için ellerimle yüzümü yelpazeledim. 

"Ateşimi çıkarıyorsun adam."

"Biraz bekle." Eğilip kızların ikisini de kucağına aldı ve onları beşiklerine götürüp bıraktı. "Ben onları uyuturken sen de kıyafetleri hazırla." 

Gözlerim şaşkınlıkla açılırken, "Onlar bu saatte uyumaz ki!" dedim. 

Bana yandan bir bakış attı. Hiçbir şey söylemesine gerek yoktu, o bakışlar çok şeyi anlatıyordu. Kızlar babasının sözünden neredeyse hiç çıkmıyordu. O uyuttuğu için de günün bu saatinde hiç alışık olmadıkları halde uyuyacaklardı. 

Bedenim beklenti ile kasılırken onun dediğini yapmak için yataktan kalktım. Duştan sonra giyeceğimiz kıyafetleri hazırladıktan sonra banyoya geçip beklemeye başladım. Aynada kendime şöyle bir baktığımda yanaklarımın kıpkırmızı olduğunu gördüm. Buna bir gün alışacak mıydım? 

Onun dokunuşlarına, öpüşlerine, sevişlerine, bakışlarının bile bende bıraktığı bu inanılmaz etkilere bir gün gerçekten de alışabilecek miydim? Beni her öptüğünde, bana her dokunduğunda, beni her tutup kendine çektiğinde sanki son nefesimi veriyormuşum gibi hissetmeyi bırakacak mıydım? 

"Hazır değilsin," diyen boğuk sesini duyduğumda olduğum yerde irkildim ve elimi kalbime götürüp bastırdım. Başımı çevirip  de içeriye üzeri çıplak bir şekilde girdiğini görünce yutkundum. Kapıyı hafifçe aralık bırakarak bana doğru yürürken, titreyen bir sesle, "Ne çabuk uyudular," diye fısıldadım. 

Arkama geçerek bir kolunu belime doladığında heyecanla sarsıldım. Yüzünü boynuma gömüp, saçlarımın kokusunu içine çekerken, "Dayanamıyordum," diye mırıldandı. "Onlar da hemen uyudular. Beni kışkırtmaktan utanmıyor musunuz Gamze Hanım?" 

"Hem de hiç," diyecek cesareti kendimde buldum. "Hem de hiç." Beklentinin boğazımda düğümlendiğini hissediyordum. Bu tatlı işkenceye dayanamayarak kollarının arasında döndüm ve kollarımı boynuna dolayarak dudaklarımı uzattım. Anında dudaklarımı tutkulu bir hırsla yakaladı ve beni belimden tutup kaldırarak banyo dolabının üzerine oturttu. Bacaklarımı iki yana açarak aralarına girdi. Dudaklarımız ateşli bir hoyratlıkla birbirini tüketirken ellerimiz kıyafetlerimizle boğuşuyordu. 

Kokusu başımı döndürüyordu. Hoyratlığı,severken bir yandan incinmeyeyim diye dikkat edişi ama hissettiği tutkuyu bütünüyle gösterip beni kollarının arasında hapsedişi beni çok tahrik ediyordu. Bacaklarımın arası sızlarken elleri sütyenimin kopçasını buldu ve onu ayırıp attı. Göğüslerim dolgundu ve uçları kızlarımın çekiştirmeleri yüzünden iyice kabarmıştı. Göğüslerim ortaya çıkınca dudaklarımızı ayırdı ve iki göğsümü aynı anda avuçlayarak yüzünü ikisinin arasına gömdü. Sakalının ve saçlarının tenimde oluşturduğu sızıdan başım döndü. Belim kavislenerek dokunuşlarına açıldı ve başım kendiliğinden geriye düştü. 

Dudaklarının o yumuşacık öpüşü beni kendimden geçiriyordu. Hissettiğim zevk o kadar yoğundu ki, o daha dokunmaya başlamadan kendimi bırakmaktan korkuyordum. 

Elleri beni kendine çekerken ben de onu bacaklarımla kıstırdım. Hiçbir yere bırakmayacaktım. Homurdanarak dudaklarını boynuma kadar getirdi ve dudaklarımız hasretle birbirini ararken, saf ihtiyacımız üzerimizden akıp gidiyordu. Onun bedeni de kollarımın arasında titriyordu. 

"Seni seviyorum," diye fısıldayarak dudaklarımı bıraktı ve kalçamı kaldırarak eteğimi de külotumu da çıkarıp yere attı. Karşısında çırılçıplak kaldığımda vücudumu kaplayan kızarıklık kendini göstermeye başladı. 

Beni aşkla izlerken, "Karşımda böyle çiçek açmana bayılıyorum," diye mırıldandı. Boğuk sesi tüylerimi diken diken ediyordu. Ellerim eşofmanının beline gitti. O da tamamen soyunduğunda yeniden bacaklarımın arasına girdi. Beni çıldırtan bir dokunuşla aletiyle beni okşadı. Nefessiz bir iç çekişle adını fısıldadığımda yavaşça içime girdi. Bu doluluk, bu yakıcı sürtünme tenimi sızlatarak artarken gözlerim kendiliğinden kapandı. Dudaklarının alnıma dokunduğunu hissettim. Beni usulca kaldırıp kendine çekti ve kucağına aldı. Omuzlarına sımsıkı tutunurken dudaklarımız titreyerek birbirine yapıştı. O kadar yoğun bir zevk alıyordum ki sesim bile çıkmıyordu. Yalnızca onu hissediyordum. O da benim gibiydi. Yüzünün aldığı şekil, bana bakışı, beni öpüşü , beni güçlü kollarıyla kaldırıp indirişi, hepsi saf bir arzunun ellerinde olduğunun göstergesiydi. Bir öpücük bir bakış bizi buralara getirmişti. 

"Aklımı başımdan alıyorsun Peri," dişlerini çeneme geçirdi ve yumuşak bir ısırıkla beni ödüllendirdi. "Çıldırtıyorsun beni. Kamçılıyorsun. Delirtiyorsun. Bir bakışınla, bir dokunuşunla öldürüyorsun beni." Sert bir darbeyle beni kendimden geçirdi. Ağzımdan kaçan istemsiz çığlık dudaklarının yakıcı darbesiyle son buldu. Nefeslerimiz birbirine karışırken, "Sen çok mu farklısın sanki," diye suçladım onu. Ama hiçbir şikayetim yoktu. Hem de hiç yoktu. 

Tutkuyla beni öptü ve son bir kez daha yüklendiğinde çığlıklarımı adeta yutarak beni öptü. İşte aşıkken tutku insanı böyle tüketiyordu. Tutku adeta bizimle bütünleşiyordu. Aşkı bütün yakıcı ateşiyle sarıyor ve bedenlerimizi alevler içinde bırakıyordu. 

Titreyerek kollarının arasında kendimden geçtiğim bu adam, aşkın ta kendisiydi  adeta. 

...

Bölüm 70 - Final 2. Kısım (SON)

İKİZLER 3 YAŞINDAYKEN

"Biliyor musun, seni ilk gördüğümde başıma bunların geleceğini anlamıştım." Genç adam sırıtarak karısının elini tutarak onu kendine çekti. Gamze dudaklarını büzmüş ona yan yan bakıyordu. Kocası onu kollarının arasına çekince biraz kendini bırakır gibi oldu ama hemen sonra toparlandı. Devrim evlilik yıl dönümlerini unutmuştu. Üstelik Gamze'nin neye küstüğünden haberi bile yoktu. 

Yine de Devrim'in neden böyle söylediğini merak ederek kollarının arasındayken ona aşağıdan bir bakış attı. Devrim son derece mutlu bir ifadeyle onu seyrediyordu. Gözlerinde Gamze'nin o çok sevdiği arzu kıvılcımları da vardı. 

"Başına ne gelmiş ki?" diye sordu. Devrim'in neyden bahsettiğini merak ediyordu. O akşam evde yalnızlardı. Nehir ve Deniz'i kardeşi Efe'ye bırakmıştı. Kızları dayılarını çok seviyordu. Devrim kızlarından ayrı kalmak istemese de arada Gamze ile baş başa kalmak için onların Gamze'nin ailesine geçici olarak gitmesine razı oluyordu. 

Sıradan bir gündü. Devrim'e göre öyleydi. Ama Gamze'nin yüreği pır pır ediyordu. Bugün unutulmazdı. Bugün evlendikleri gündü. Devrim nasıl unuturdu? Onların aşkında her an hatırlanmayı hak ediyordu. 

"O güzel yüzünü astığında senin gönlünü almak için çırpınacağım günlerden bahsediyorum. Bu günlerin başıma geleceğini anlamıştım." 

Gamze hafif gülümser gibi oldu ama hemen geri dudaklarını büzdü. "Demek öyle Devrim Bey.Arkanıza bakmadan kaçmak ister gibi görünüyordunuz, hatırlatırım. Bunu hep hatırlatıyorum gerçi ama olsun. Hem ben öcü mü-" 

Devrim eğildi ve onu dudağının kenarından öpünce Gamze susmak zorunda kaldı. Gamze nefesini tuttu. Bu adamın bu ani öpücükleri yok muydu? Bütün dengesini altüst ediyordu. Buna alışmış olması lazımdı. Alışması gerekiyordu. En azından bağışıklık kazanmalıydı. Ama hayır, Gamze hala onun öpücükleri yüzünden arada bir hayattan kopma noktasına geliyordu. Onu tanıdığından beri eksilen aklını da tamamen kaybediyor gibi oluyor sonrasında ise ucundan geri yakalıyordu. Gamze bu adamla ne yapacaktı? 

Hani evlilikte aşk bir süre sonra bitiyordu? Gamze onunla evlenmeden önce yaşadığı aşkla, evlilikten sonra yaşadığı aşkın aynı olmadığına yemin edebilirdi. Şimdi aşk daha yoğundu, daha tutkulu ve daha cezbedici. Aşkları evriliyordu. Daha muhteşem bir şeye doğru ilerliyordu. Gamze aşkın bile evreleri olduğuna inanmazdı ama yaşıyordu. 

Devrim hemen yanağına yumuşak bir öpücük kondurdu. Çok çakaldı. Öpücüklerin her zaman işe yarayacağını biliyordu. Gamze biraz direnç gösterse onu öpüveriyor ve istediği şeyi alıyordu. Gamze onun bunu her defasında kullanarak kendisini mağlup etmesine biraz kızıyordu ama her defasında aşk kazanıyordu, bu da onu mutlu ediyordu. Hem bazı atışmaların sonu ateşli, tutku dolu saatlerle sona eriyordu. Gamze onun kollarında geçirdiği anıları düşününce içi titredi. Ah! Göçüm! Adam onu bir ateş gibi yakıyordu. Şimdi yine kollarının arasındayken aklına çıplak harika ötesi anılar gelmişti. 

"Yanakların al al oldu." Devrim'in yanağına doğru sırıttığını hissetti. Kanepe, onun kucağına kıvrılmış bir vaziyetteydi. Aslında yanında oturuyordu ama Devrim ikisi yalnızken yan yana değil ten tene oturmayı istiyordu. "Acaba aklından neler geçiyor Peri?" 

Ah bu lakap. Buna bayılıyordu. Kendisini hiç de bir periymiş gibi hissetmiyordu ama Devrim ona ne zaman böyle seslense Gamze'nin içinden bir şeyler kopuyordu. Coşku bütün kalbinde yer ediyordu adeta. 

"Hiç canım aklımdan ne geçecek? Defileyi  düşünüyordum sadece." Gelecek hafta, Gamze'nin tasarladığı birbirinden güzel elbiselerin gösterime çıkacağı bir defile gerçekleşecekti. Ama Devrim, onun defileyi düşünmediğine emindi. Gamze o defile için çok çalışmıştı. 

"Gamze," Boğuk sesi kulağını sıyırdı. O dudakları yok muydu? Tenine değdiği her seferinde genç kadının içi ürperiyordu. "Seni o kadar iyi biliyorum ki. Aklın defilede değil." 

Gamze kollarının arasında ona döndü ve tek kaşını kaldırarak bilmiş bir bakış atmayı denedi. Genç adamın gülüşünden ne derece başarılı olduğu belliydi. "Aklım neredeymiş o zaman?" 

Devrim'in bakışları dudaklarına kayınca derin bir nefes aldı. Genç adam bir kez daha eğildi ve onun burnunun ucuna tüy gibi bir öpücük kondurdu. Gamze yanaklarının daha da ısındığını hissediyordu. 

"Aklın bende," Burnunu onun burnuna sürttü. "Aklın hep bende." Gamze itiraz etmek ister gibi dudaklarını açınca Devrim onu bir öpücükle susturdu. "Hep de bende olsun."

Genç kadın derin bir nefes daha aldı. "Aklımı kaybedeceğim senin yüzünden zaten." Bir an için kızmıştı. "Dua et iş yerine kendi iş yerimi taşımadım. O kadar yakışıklısın ki kadınlar evli olmana rağmen etrafında pervane oluyorlar. Seni bir an bile boş bırakmamam lazım. Aklımı kaybedeceğim yoksa." Elini kaldırdı ve genç adamın çenesini tutarak sıktı. Sakalının avuçlarının içinde verdiği his mükemmeldi. "Parmağındaki yüzüğü görmüyorlar mı Allah aşkına? Bu kadınların derdi ne anlamıyorum. Zaten zar zor bir koca bulmuşum ona da göz koyuyorlar. Dünya'da erkek mi yok?" 

Sustuğunda Devrim'in ona hayretle baktığını gördü. Üstelik kahkaha atmamak için kendini zor tutuyormuş gibi görünüyordu. 

"Ne? Niye gülüyorsun ki? Doğru söylüyorum. Bu sorunu sadece ben yaşamıyorum. Diğer kızlar da aynı durumda. Zeynep, Leyla, ablam, Mine. Tamam kocalarımız bizi çok seviyor ama biz onların yanında dişi sinek bile görmek istemiyoruz." 

Devrim boğuk bir sesle,"Senin de hayranın çok." dediğinde Gamze ona hayretle baktı. 

"Ne? Hiç de bile."

Genç adam onu kollarının arasında biraz daha sıktı ve dudaklarını birbirine hizaladı. Bir an için bu yakınlık Gamze'yi sersemletti. Odaklanmakta zorlandı. Devrim şimdi biraz kızmış gibi görünüyordu. 

"Sen farkında değilsin ama ben farkındayım küçük hanım. Ne zaman bir ortama girsen bütün gözleri üzerine çekiyorsun. Bütün erkekler sana hayranlıkla bakıyor, hatta bazılarının dalıp gittiğini görüyorum. Deliriyorum Gamze." Dudaklarını sertçe genç kadının dudaklarına sürttü. Bu tutkulu sürtünme Gamze'yi kendinden geçirdi. "Deliriyorum. Hepsini boncuk gibi ipe dizmek istiyorum ama sonra derin bir nefes alıyorum ve kendime senin benim olduğunu hatırlatıyorum. Benim. Yalnızca benim. Benim karım. Benim çocuklarımın annesi. Benim sevgilim. Küçük ateşli sevgilim." 

Gamze titremeye başladı. Öyle hipnoz ediciydi ki. "Hımmm." 

Onun sessiz kalışı genç adamın hoşuna gitmiş gibiydi. Dudaklarını onun alnına sürttü ve fısıldadı. "Ayrıca bugünün ne olduğunu biliyorum." 

Kollarının arasındaki kadının şaşkınlıkla başını kaldırdığını ve ona baktığını fark etti. "Biliyor musun?" 

"Nasıl unuturum Peri? Hayatımın tamamen değiştiği o günü nasıl unuturum? Gerçekten nefes almaya başladığım o günü nasıl unuturum?" 

Gamze bu sefer mahcubiyetten dudaklarını büzmüştü. "Bilmiyorum sen gün boyu hiçbir şey söylemeyince ben de sandım ki-"

"Nehir ile Deniz'i kardeşine bırakmamdan da anlamadın mı?" 

Gamze sırıttı. "Anlamalıydım da işte. Sen bundan önceki evlilik yıl dönümlerimizde sabahları hep beni kırmızı bir gülle uyandırdığın için...bu sabah da öyle bir şey olmayınca..."

Genç adam onun gözlerinin içine bakmak için başını biraz eğdi. Gamze onun bakışlarıyla kilitlenip kalınca yutkundu. "Gülün hazır meleğim. Ama burada değil." 

Meleğim. Gamze kalbinin ritminin değiştiğini hissedebiliyordu. "Nerede?" 

"Bana evlenme teklifi ettiğin yeri hatırlıyor musun?" 

Gamze dönme dolabın içinde oldukları anı hatırlayıverdi. Kolyenin ucuna taktığı yüzükleri anımsadı sonra ve Devrim'in reddedişi ile ne kadar üzüldüğü aklına geldi. Devrim daha sonra onun gönlünü almış, orada daha güzel bir anı yaratmıştı. 

"Oraya mı gideceğiz?" diye sordu genç kadın. Mutluluğu yüzünden okunuyordu. Devrim başını salladı. 

"Eğer sen şimdi yukarı çıkıp on dakika içinde hazırlanırsan, oraya gideceğiz." 

Gamze o dönme dolabın ikisinin arasında bir dönüm noktası olduğunu biliyordu. O lunapark ilişkilerinde önemli bir ayrıntı olmuştu. Kalbi ilk kez orada kırılmıştı. İlk kez orada vazgeçmişti. 

"Ben hemen hazırlanıyorum o zaman." Ayağa kalkmadan önce kocasının dudaklarına hızlı bir öpücük kondurdu. Sonra koşarak yukarıya çıktı. Arkasından onu aşkla izleyen adamın yüzündeki ifadeyi görseydi, muhtemelen o öpücük daha uzun olurdu. 

*

"Buradan manzara o kadar güzel görünüyor ki, bir kuş olmak ve bütün dünyayı kuş bakışıyla gezmek isterdim." 

Bulundukları yer dönme dolabın en tepesiydi. Devrim ikisi için özellikle lunaparkı kapatmıştı ve tıpkı söylediği gibi, oturacakları banka geldiklerinde bank gül ile doluydu. Kocasının kollarının arasına sığınmış, eşsiz manzarayı izleyen Gamze gözlerini yumdu ve  başını geriye, Devrim'in göğsüne yasladı. 

"Benim manzaram hepsinden daha güzel." Kulağının hemen dibindeki boğuk ses, genç kadının tüylerini ürpertti. Serin hava yüzlerine çarpıp geçerken tutkunun yaydığı ateş elle tutulur gibiydi.

"Hiç de korktuğun gibi bir adam olmadın." Gamze son üç buçuk yıldır yaşadıkları hayatı düşündü. Devrim tıpkı bir matruşka bebeği gibiydi. Her geçen gün içinden yepyeni bir adam çıkıyordu. "O kadar iyi bir eş, o kadar iyi bir babasın ki...halbuki sen başka türlü olacağını düşünmüştün Devrim Kuzgun."

Belini saran kolların sıkılaştığını hissetti. Dudaklar kulağından yanağına doğru geldi ve sıcacık bir öpücükle yanağını mühürledi. "Nasıl olacağını düşünmüştüm Peri?" Soruyu sırf onu konuşturmak için sorduğu belliydi. Gamze memnuniyetle konuşurdu. Artık eskileri konuşmak canını acıtmıyordu. Tatlı bir tebessümle hatırlıyordu olanları. Aşk zorluk isterdi. Mücadele isterdi. İkisi  de yeterince mücadele vermişlerdi ve şimdi birbirinden güzel iki tane kızları ve gün geçtikçe eksilmeden artan bir aşkları vardı. Gamze'nin hayal ettiğinden çok daha güzel bir aile olmuşlardı. 

"Mesela sen iyi bir eş olamayacağını düşünüyordun. Nasıl olduğunu bilmediğini söylüyordun. Beni üzmekten, beni kırmaktan korkuyordun." Oysa geçen bu süre boyunca Gamze'yi hiç kırmamıştı. Kavga ettiklerinde bile, ki çok az kavga ediyorlardı ve hepsi de önemsiz kavgalardı, Devrim her zaman alttan alan, saygısını koruyan ve Gamze'ye hiç sinirlenmeyen bir tavır sergiliyordu. 

"Sen bana nasıl bir eş olacağımı öğrettin," Genç adamın dudakları tenini arşınlarken Gamze güçlükle nefes alıyordu. "Sen benim mabedimsin." 

"Öğrettim değil mi?" Kendiyle gurur duyan bir kadının ifadesiyle Gamze geriye, ona doğru baktı. "Ama bunlar senin içinde olmasaydı olmazdı Devrim. Yani ben sana öğretmedim, hatırlattım sadece." 

"İyi de ben daha önce hiç aşık olmamıştım ki." 

"Yalan söyleme," diyerek ona somurttu Gamze. Birden aklına gelen şeyle sinirleri bozulmuştu. "Lisedeyken birini sevmişsin. Ablan söylemişti."

Devrim sırıtarak onun çenesini tuttu ve tam çenesinden öptü. "Lafını etmeye bile değmez, o sadece bir hoşlantıydı. Kızın ismini bile hatırlamıyorum. Hatta yüzünü bile." 

Gamze omuz silkti. "Yine de ona gönlünden küçücük de olsa bir parça vermişsin." Bu duruma çok kızdığı belli oluyordu. 

Devrim onu çenesinden bir kez daha öptü.  "Ben senin günlüğüne isimlerini yazdığın o kişileri soruyor muyum Gamze Hanım?" 

Genç kadın, kardeşlerinin Devrim'i ve ablasını yemeğe davet ettikleri bir gecede, Gamze'nin bütün kirli çamaşırlarını döktüğü anları hatırladı. Gamze o akşam utancından nereye bakacağını bilememişti. 

"Ama o zaman çocuktum, o sayılmaz bir kere." Tıpkı üç yaşındaki kızları Nehir ve Deniz gibi davrandığını fark etti. 

"Çocuk falan anlamam. Yine de gönlünden bir parça vermiştin onlara. Ve üniversite zamanlarında da birilerinin olduğunu sen kendin söylemiştin. Yani Gamze Hanım, benim lisedeki adını bile hatırlamadığım kızın konusunu kapatalım." Genç adam karısının gözlerinin içine aşkla baktı. "Ben yalnızca seni sevdim, seviyorum, gerisinin hiçbir önemi yok." 

Gamze için için erirken, "Ben de yalnızca seni sevdim, seviyorum."  diye fısıldadı. Dudakları arasındaki mesafe o kadar kısaydı ki konuşurken birbirlerine sürtünüyordu. Birbirlerine attıkları o bakış daha fazla bekleyemeyeceklerini anlatıyordu. Devrim eşini sımsıkı kucaklayarak dudaklarına kapanmadan hemen önce, "Seninle sonsuza dek..." diye mırıldandı. "...sonsuza dek yaşarım." 

*

İKİZLER 7 YAŞINDAYKEN 

"Dayı, sence annemle babamın bize kardeş yapmaları gerekmiyor mu?" 

Efe tam o sırada  eşi Zeynep'in verdiği meyve suyunu içiyordu. Meyve suyu boğazına kaçınca elini ağzına kapattı ve öksürmeye başladı. İki küçük bücür endişeyle küçük ellerini dayılarının sırtına vurunca şöyle bir toparlandı ve hayretle onlara baktı. Nehir ve Deniz merakla kendisine bakıyordu. 

"Dayım nereden çıktı bu şimdi?" 

"Şimdi değil, biz bunu uzun zamandır istiyoruz  dayı. Deniz de benim gibi düşünüyor. Biz kardeş istiyoruz." İkisi de kollarını birbirine bağladı ve küskün bir tavırla omuz silktiler. "Anneme söylemek istiyoruz ama diyemiyoruz. Babamıza hiç diyemeyiz. Sen bizim yerimize onlara söyler misin? Erkek kardeşimiz olsun istiyoruz." 

Deniz araya girerek, "Çok mu şey istiyoruz?" dedi. 

Efe şaşkın şaşkın ikisine bakıyordu. Bütün aile bir pazar günü kendi anne ve babalarının evinde toplanmıştı. Ablası Aslı ile eşi Mehmet bahçenin biraz dışındaki hamakta oturmuş keyifli bir sohbete dalmışlardı. Leyla ile Demir onlardan biraz uzakta çimlerin üzerine uzanmış dinleniyorlardı. Mine ve Güney ise mutfakta bir şeyler hazırlıyordu. Bütün çocuklar bahçede onlar için yapılmış oyun parkının oradaydı ve yalnızca Deniz ile Nehir, Efe'nin yanına gelmiş onunla sohbet ediyordu. Bu iki cadının anne ve babası henüz bu aile buluşmasına gelmemişti. 

Neden geç kaldıklarını yalnızca Allah bilirdi. 

Hemen yanında oturan ve tatlı tatlı kıkırdayan karısı Zeynep ise ona muzip bir bakışla bakıyordu. Kızıl saçlarını dağınık bir örgü ile toplamıştı ve üzerinde beyaz bir elbise vardı. Her zaman bir kuğu gibi görünmek zorundaydı. 

"Neden gülüyorsunuz Zeynep Hanım? Komik mi?" 

"Biz komik bir şey söylemedik ki." diyerek araya giren Nehir, Zeynep'i daha da güldürdü. Nehir ve Deniz tıpkı anne ve babası gibiydi. Zehir gibi bir zeka, olgunluk ve kurnazlıkla donanmışlardı. Çılgınlıkları annelerine benziyordu. Bu konuda Gamze'nin küçük birer kopyası gibiydiler. Ve anne -babalarına çok düşkünlerdi. 

Gamze ve Devrim başka bir çocuktan hiç bahsetmemişlerdi, eğer düşünselerdi çoktan yapmış olurlardı ama küçük kızların yeni bir kardeş istemeyebileceklerini düşünmüş olabilirlerdi. Dahası Nehir ve Deniz aynı zamanda çok kıskançtı, Efe'yi ya da diğer dayılarını kimseyle paylaşamıyorlardı. 

Kurnazlıkları da annelerine çekmişti. 

"Çocuklara ne cevap vereceksin, onu merak ediyorum Efe'ciğim. Üçümüz de seni dinliyoruz hayatım." 

Efe ona manalı bir bakış attı. Eve gittiklerinde yapacakları ilk şey çocukları odalarına göndermek ve sonra da Zeynep'i bir güzel sevmekti. Zeynep'in yanakları kızarınca bakışlarından ne anlam çıkardığını anlamış olduğunu varsaydı. Sonra çocuklara döndü. 

"Bir kardeşiniz mi olsun istiyorsunuz?" 

İki kız da başını salladı. 

"Eee, tamam o zaman. Ben onlara söylerim." 

Zeynep kıkırdadı. Normalde Efe, ikizlerle çok iyi baş edebiliyordu. Hatta onların dilinden en iyi anlayan o ve babasıydı. Annesi bile Efe'den sonra geliyordu. Fakat şimdi onlara diyecek bir şey bulamamıştı. 

"Onlar gelir gelmez söyleyeceksin değil mi dayı? Bize hemen bebek yapsınlar."

Efe boğazına kadar gelen gıcığı tutamadı ve yine öksürdü. Zeynep gülümseyerek ayağa kalktı ve kocasının alnına bir öpücük kondurup onların yanından uzaklaştı. Hain kadın. Onu ikizlerle tek başına bırakmıştı. 

"Tamam o cadı annenizi görür görmez ona söyleyeceğim ilk şey bu olacak." 

İkisi birden coşkulu bir sevinçle boynuna sarılınca Efe mutlulukla onları yakaladı ve sıkı sıkı sarıldı. Gamze içlerinde en geç evlenen kişiydi. Sevdiği adamla bir yuva kurabilmek için çok uğraş vermiş, bu uğurda çok acı çekmişti. Devrim'in içinden bambaşka birisi çıkmış bütün aileyi şaşırtmıştı. Ama ondan beklenen de buydu. O muhteşem bir eş, muhteşem bir babaydı. Efe de dahil bütün aile, Gamze'nin onu seçmesinden dolayı mutluydu. Kızları güvendeydi. Ve çok da mutluydu. 

Nehir ile Deniz, Efe'nin yanağına aynı anda sesli bir öpücük bıraktıktan sonra koşarak uzaklaştıklarında bahçenin otomatik kapısı açıldı ve Devrim'in arabası içeriye girdi. Yanında da Gamze vardı. Devrim arabayı doğrudan garaja sürdü ve iki dakika sonra el ele bahçeye geldiler. Herkesi uzaktan selamladıktan sonra  direkt Efe'nin yanına geldiler. 

Gamze ışıl ışıl parlıyordu. Çok güzel bir gün geçirdikleri belliydi. 

"Nasılsın?" Devrim başıyla selam vererek oturdu. Gamze de onun elini bırakarak Efe'nin yanına oturdu ve bir kolunu onun boynuna attı. 

Genç adam Devrim'e, "İyidir. Sizin şu ikizler beni öldürüp öldürüp diriltiyor." derken sırıtıyordu. 

Gamze, "Yine ne yaptı bücürler?" diye sordu. 

Efe kolunu onun beline doladı ve ona sarıldı. Devrim'e bir bakış attıktan sonra Gamze'ye döndü. "Kardeş istiyorlarmış. Dayı annemlere söyle bize bebek yapsınlar dedi." 

Gamze'nin ağzı şaşkınlıkla açık kaldı. Devrim ise gülümseyerek, "Kendileri neden söylemiyor muş?" diye sordu. Daha sonra çocukların oynadığı yere doğru bakarak kızları çağırdı. "Deniz! Nehir, buraya gelebilir misiniz?" 

"Çok utanacaklar," diye mırıldanan genç kadın kocasına uzun bir bakış attı. "Onlara ne diyeceksin?" 

Devrim, "Kardeş isteyip istemediklerini soracağım." dedi. O sırada ikizler çekine çekine onlara doğru geliyordu. "Eğer istiyorlarsa..." Genç adam Efe var diye cümlesini tamamlamadı. Gamze'nin yanakları al al olmuştu. 

"Geldiğimizi görmediniz mi?" diyerek kızlarını sahte bir kızgınlıkla paylayan Devrim, Nehir'i bir dizine, Deniz'i de diğerine oturttu. 

"Gördük ama dayım sizinle konuşacak diye gelmek istemedik." Konuşan Nehir'di ve ikizine onaylaması için bakıyordu. Deniz onaylar gibi başını sallayınca küçük kızlar bakışlarını dayılarına çevirdi. Efe onlara göz kırptı ve birden ayaklandı. "Top sizde." 

Herkes Efe'nin uzaklaşmasını izlerken, Devrim, "Dayınız biraz önce bize bir şey söyledi." Diyerek konuya girdi. "Bizden kardeş istiyormuşsunuz. Doğru mu?" 

Kızlar babalarına bakmadan başlarını onaylar bir ifadeye salladılar. 

Gamze içinin kıpır kıpır olduğunu hissediyordu. "Yani gerçekten de bir kardeş istiyorsunuz, öyle mi?" 

Kızlar, "Evet anne." diye cevap verdiler. 

"Peki neden bize söylemediniz?" diye sordu Devrim. Belli ki bu konu aklına takılmıştı. "Bir kardeş istediğinizi bilseydik.."

Kızlar sevinçle başlarını kaldırdılar ve babalarına baktılar. "Bilseydiniz bize kardeş verir miydiniz?" 

Devrim kızlarına sarılmak için kollarını kaldırır kaldırmaz kızlar ona sarılıverdi. "Tabiki. Biz annenizle sizin birbirinize yeteceğinizi düşündük." 

"Yetiyoruz baba! Ama kardeş de istiyoruz! Ne olur? Okulda herkesin kardeşi var. Anneleri onları okula getirirken küçük kardeşlerini de getiriyorlar. Lale'nin mesela küçücük bir kardeşi var, daha 5 aylıkmış. Görsen baba! Çok tatlı! Lale onunla her gün oyun oynuyormuş. Biz de istiyoruz!" 

Devrim gülümseyerek kızlarına sarılırken onları büyük bir sevgiyle izleyen karısına manalı bir bakış attı. "İş başa düştü," diye fısıldadı. 

Genç kadın tek kaşını kaldırarak ona meydan okudu. Ağzını oynatarak, "Bakarız,"dedi. Devrim tehditkar bir ifade ile gözlerini kısınca, dudaklarını ısırarak onu tahrik etti. 

"Baba ayrıca biz bugün Armağan halamla konuştuk, haftaya bizi ziyarete gelecekmiş. Bu sefer bir ay kalacakmış ve bizi çok güzel yerlere götürecekmiş." 

Devrim kızlarından ayrılırken, "Öyle mi?" diye sordu. Ablasıyla kendisi de konuşmuştu. Haftaya geleceğinden ve yeğenleri ile bir tatil yapmak istediğinden bahsediyordu. Eşi Dinçer ile birlikte tekrar Amerika'ya döneli bir sene olmuştu. Bir senedir onu görmemişti. Ablası aksayarak da olsa artık tekerlekli sandalyeye mahkum değildi, Dinçer ile evlenmiş ve mutluluğun kendisini nihayet bulmuştu. Çocukları hala olmuyordu ama bu konuyu o kadar da dert etmiyorlardı. Nehir ve Deniz onlara çok iyi geliyordu. Geçmişlerini acı bir şekilde yakan o adamlarsa çoktan hak ettikleri yere, hapishaneye gönderilmişti. Bütün bunlar bittiğinde asıl mutluluğun ablası için o zaman başladığını fark etmişti Devrim. Zaman adaleti sağlıyordu. 

"Evet baba. Halam geldiğinde onunla her yeri gezmek istiyoruz. Deniz'le şimdiden planımızı yaptık. Bize kocaman bir valiz gerekiyor, içine koyacak çok kıyafetimiz var. Annemin bizim için aldığı valiz küçük geliyor. Birlikte valiz almaya gideriz değil mi?"

Gamze kahkaha atarak araya girdi. "Küçük hanım, valiz almaya anne ile gidilir, baba ile değil." 

Nehir omuz silkti. "Ama bu sefer babamla gitmek istiyoruz anne çünkü o bizim iki tane dondurma yememize izin veriyor." 

Devrim onlara kıyamadığında, Gamze'den daha değerli oluyordu. Genç adam sırıtarak Gamze'ye dil çıkardı. Gamze gözlerini kısarak baktığında ise ona çocuklar görmeden bir öpücük yolladı. Dudakları birbirine değmemiş olsa da, o öpücük Gamze'nin dudaklarını yakmıştı. 

*

Herkes akşam yemeğini yemiş keyifli bir sohbete koyulmuşken Devrim ve Gamze herkesten uzakta, hamakta uzanmış yıldızları seyrediyordu. Gamze genç adamın kollarının arasında kıpırdanıp duruyordu. Elini Devrim'in göğsüne koymuş parmağıyla daireler çiziyordu. 

Sessizlik yalnızca nefes alışverişleriyle bozuluyordu. 

"Bizden kardeş istiyorlar." Gamze, Devrim'in sesiyle irkildi. Sesinde heyecan mı vardı? Yoksa ona mı öyle geliyordu? 

"Evet," diyerek kısa bir cevap verdi. 

Devrim boğazını temizleyerek, "Bunu ben de istiyorum."  dedi. "Sen Peri?"

Gamze sırıtmamak için kendisini zor tutuyordu. Kendini bıraksa tatlı kahkahalar ağzından dökülecek ve güzel gecenin içinde ahenkle dans edecekti. 

"Devrim?" 

"Efendim meleğim?" 

Gamze onun ne tepki vereceğini merak ederek hafifçe doğruldu ve kısmen onun üzerine uzandı. Devrim'in eli hemen onun kalçasına ve beline kaydı. Gamze'nin yakınlığı ile hemen harekete geçmişti. Onun gözlerinin içine bakarak, "Ben zaten hamileyim." diye fısıldadı. 

Birkaç saniye süren sessizlikten sonra, Devrim doğrularak onunla dudak dudağa geldi. "Ne dedin sen?" 

Ses tonundaki şaşkınlık ve heyecan, genç kadına istediği cevabı vermişti ama yine de ondan duymak istiyordu. 

"Hamileyim." Fısıltısı onun dudaklarında son buldu. "Sana söylemenin bir yolunu arıyordum ama bir türlü doğru zaman gelmedi." 

Devrim hala inanamıyormuş gibi görünüyordu. Gamze'yi hızla çevirip hamakta altına aldı ve yüzüne doğru eğildi. "Doğru mu bu?" 

Genç kadın ışıl ışıl gözlerle ona bakıyordu. 

"Gamze söyle bana, doğru mu bu?" Eğer biraz daha cevap vermezse onu öpecekmiş gibi bakıyordu. 

"Evet. Doğru." Kollarını onun boynuna dolayarak, Devrim'in başını aşağıya çekti. Dudaklarını dudaklarında hissetmek istiyordu. Hemen. "Yeniden baba olmaya hazır mısın?" 

Devrim gözlerini kapattı, başını geriye doğru yaslayıp gökyüzüne uzunca sayılabilecek bir süre baktı ve Gamze'ye yeniden döndü. "Seni seviyorum." Dudağını sertçe onun dudağına sürttü. "Seni seviyorum. Seni seviyorum." Onu öptü. "Seviyorum." Bir kez daha öptü. Ve bir kez daha. Her öpücüğün arasında ona olan aşkını ilan ediyordu. Gamze onun bu kadar sevineceğini tahmin etmemişti. Hamileliğini öğreneli birkaç gün olmuştu. Yoğun iş temposundan adet gününü kaçırmış ve tesadüfen takvime baktığında ise tarihin çoktan geçtiğini görmüştü. 

Ne mide bulantısı, ne baş dönmesi. Bu sefer hiçbir şey yoktu. Eğer olsaydı, hamile olduğunun farkında çok daha önceden varabilirdi. Dudakları ayrıldığında Devrim onun bacaklarının arasına çoktan girmişti bile. Fakat bahçedeydiler ve herkes onları görebilirdi. Üstelik kendi evlerinde bile değillerdi.

"Bence eve gitmeliyiz," Devrim sabırsız bir şekilde onu bir kez daha öptü. Gamze'nin teni kıpkırmızı olmuştu. Dudakları öpülmekten şişmiş, yanakları Devrim'in sakalları yüzünden berelenmişti. 

Gamze nefes nefese kalmış bir şekilde, "Olmaz," diye fısıldadı. "Biliyorsun yeni geldik sayılır ve saat geç olmadı." Göğsü hızla inip kalkıyordu. "Ve çocuklar..çocuklar daha pasta yiyecek. Eğer pasta yemezlerse günlerce konuşurlar. Hem Efe onlar için yeni çizgi film almıştı, şu an hep birlikte izliyorlardır. Gidemeyiz." 

Devrim kısa bir sessizlikten sonra birden doğruldu ve hamaktan atladı. Hamakta deli gibi sallanan Gamze'yi kucağına alarak yere indirdi. Bu telaşlı, heyecanlı halleri Gamze'yi güldürüyordu. 

Genç kadın kıkırdayarak, "Ne yapıyorsun?" diye sordu. 

Devrim onun elini tuttu ve garaja doğru yürümeye başladı. Onun bu otoriter, kendinden emin, ne istediğini bilen tavırları Gamze'yi deli ediyordu. Hiç sesini çıkarmadan onu takip etti. 

Arabaya bindiklerinde, "Herkese ne diyeceğiz?" diye sordu Gamze. Devrim hiçbir şey söylemeden arabayı çalıştırdı ve garajdan çıktı. Genç kadın arabanın camından başını uzattı ve onları şaşkınlıkla izleyen ailesine el salladı. Bağırarak, "Acil bir işimiz çıktı, kızları almaya geleceğiz!" dedi ve otomatik kapı açılınca heyecanla Devrim'e döndü. 

Devrim'in evlerine giden yola değil de onu ilk kez öptüğü yere doğru arabayı sürdüğünü görünce hayretle, "Nereye?" diye sordu. 

Devrim homurdandı. Beş dakika sonra arabayı o ıssız yere çekmiş, arabanın iç lambalarını da söndürmüştü. Gamze ağzı açık bir şekilde onun ne yaptığını izlerken Devrim kapıları da kilitledi ve koltuğunu ayarlayarak iyice geriye çekti. Daha sonra karanlıkta ona doğru uzanarak Gamze'yi belinden ve bacaklarından yakalayarak kucağına çekti.

Genç kadının kahkahası arabanın içinde yankılanırken, kolları çoktan kocasının boynuna dolanmış ve dudakları karanlıkta onun dudaklarını aramaya koyulmuştu. Nefes nefese dudakları çarpışınca Devrim onun elbisesinin eteklerini kaldırdı ve kalçasını avuçladı.

Gamze de hızla onun gömleğinin düğmelerini açmak için ellerine göğsüne götürdü. Sert göğüs kasları avucunun altında kasılırken tutkuyla iç çekti ve dudaklarını koparırcasına ayırıp, genç adamın yüzünü göğüslerine bastırdı. Devrim yüzünü elbisesinin açık bıraktığı göğüs dekoltesine gömdü ve kokusunu içine çekti. 

Sakalının verdiği his, dudaklarının sert dokunuşu, ellerinin bedenindeki dokunuşu ateşler içinde yanmasına sebep oluyordu. 

Devrim elbisesinin önünü aşağıya indirip sütyenden taşan göğüslerini serbest bıraktığı zaman inleyerek onun saçlarını çekiştirdi. Meme uçlarını emen, onları ısıran ve öpen dudaklar yüzünden kendinden geçmişti. Devrim onları öyle bir emiyordu ki, Gamze daha fazla dayanamayacağını hissederek onun yüzünü avuçladı ve dudaklarını yeniden birleştirdi. Dişlerin çarpıştığı, dudakların ezildi bu ateşli öpüşmede kimin galip geldiği önemli değildi. Aşkla birlikte gelen saf ihtiyaç, saf tutku ikisini de tüketmek üzereydi. Özellikle Devrim... o çok başka bir ihtiyaçla kavruluyordu sanki.

Gamze'yi iliklerine kadar hissetmek, onu solumak, onu içine çekmek istiyordu. Bunun için evlerine kadar gitmeye bile dayanamamış, arabayı ıssız bir yere çekmişti. Hiçbir şeyin önemi yoktu. Aşkın ve inanılmaz tutkunun çıldırtıcı etkisi genç adamı delirtmişti adeta. Gamze'nin teni, kokusu, tadı, sesi, ah o sesi! 

Bu kadın onun sonu olacaktı. 

Dudakları ayrıldığında Devrim onun külotunu kenara ayırdı ve birkaç hamleden sonra sıcacık yuvasına girdi. İkisi de bu temasla inledi. Devrim kalçasını biraz daha kaydırarak onu tam kucağına yerleştirdi ve Gamze de hafifçe oturup kalkmaya başladığında nefesleri kesik kesik çıkmaya başladı. 

Genç kadın dudaklarını onun sakalına sürterken, "Çıldırdık mı biz?" diye haykırdı. O kadar inanılmaz hissediyordu ki, nefes almakta dahi zorlanıyordu. Sanki aklı uçmuş, bedeni havalanmış, bulutların üzerinde süzülüyordu. 

Devrim homurdanarak onun çenesini yakaladı ve dudaklarını öpmeye başladı. "Seni bilmiyorum," diye mırıldandı boğuk bir sesle ve ekledi. "...ama ben çıldırdım Peri." İçine giriş ve çıkışı yumuşaktı ama öpüşmeleri, birbirine dolanan elleri ve kolları umarsız bir tutkuyla hareket ediyordu. Sanki çaresiz, çileden çıkan bir tutkuydu bu. Dinmek bilmiyor, tükenmek tükenmek istiyordu. Tükenmek... Yalnızca tükenmek. 

"Seni seviyorum Devrim." Öpücükleri çarpışırken nefesleri birbirlerinde kayboluyordu. "Seni seviyorum." 

Devrim onun içine etkili bir darbeyle girerken, etkili bir hamleyle de göğüslerine yumuldu. Saçları genç kadının çenesini gıdıklarken boğuk sesi arabanın içinde özgürce yankılanıyordu. 

"Seni seviyorum Peri!" 

*

Bir saat sonra eve gidip duş aldıktan ve yeni kıyafetler giydikten sonra tekrar ailelerinin yanına geldiklerinde, hiç kimse onlara nereye gittiklerini sormadı. Neden gittiklerini de sormadı. Kıyafetlerini neden değiştirdiklerini de. Gamze biraz utanmıştı ama ailesi bu tür durumlara alışkındı. Birden ortadan kaybolan ve daha sonra geri geldiklerinde birer yıldız gibi parlayan çiftleri görmeye çoktan alışmışlardı. 

Arabayı garaja bırakıp da ön bahçeye geldiklerinde çocukların içeride film izlediklerini, çiftlerinse dışarıda tatlı bir müzik eşliğinde dans ettiklerini gördüler. Sadece Leyla ve Demir koltuklardan birine yayılmış,  dans edenleri izliyorlardı. 

Gamze'nin anne ve babası da dans ettikten sonra koltuklardan birine oturdular. Şimdi Gamze'nin ablası Aslı ve eşi Mehmet, Gamze'nin kardeşleri Güney ve Efe'yle, onların eşleri Mine ve Zeynep dans ediyordu. Her çift birbirlerine dalıp gitmiş, müziğin o eşsiz ahengine kendini bırakmıştı. 

Gamze tebessümle onları izlerken elini tutan ağır eli hissetti ve sonra beline dolanan kollar ile sevdiği adamın kollarının arasına çekildi. "Ne yapıyorsun?" diye sorarken bile onun ne yaptığını biliyordu. 

"Bu dansı bana lütfeder misiniz Gamze Hanım?" Bedenlerini aralarında mesafe kalmayana kadar birleştiren genç adam başını eğip dudaklarını onun şakaklarına bastırdı. "Aklımı alan o dansı hiç unutamıyorum Peri." 

Bağış gecesi için gerçekleştirdikleri ve en az onun kadar Gamze'yi de etkileyen o danstan bahsediyordu. Ablaları Armağan o dansın bir kasetini alıp Devrim'e getirmiş, kardeşini kışkırtmak istemişti ve bu işe yaramıştı da. Bazen o kaseti açıp izliyorlar ve kendilerini yeniden dans ederken buluyorlardı. 

"O gece beni darmadağın ettiğinin farkındasın sen de." Gamze ona yoğun bir aşkla bakıyordu. 

"Benim kadar değildir." 

Bunun tartışmasını her zaman yapıyorlardı. 

Kendilerini müziğin eşliğine bırakırlarken hissettikleri aşkla hareket etmek çok kolaydı. Birbirlerine dolanan kolları, birbirleriyle uyumlu adımları, birbirlerinden bir an olsun ayrılmayan gözleri... 

Herkesin onları izlediklerinden emin olmasalardı dudaklarının da birbirlerinden ayrılmayacağı kesindi. 

"Hep kollarının arasında olmak istiyorum." Genç kadın başını onun göğsüne yaslamadan önce Devrim'in gözlerinin içine uzun uzun baktı. Devrim ona daha da sıkı sarılarak karşılık verdi ve saçlarının kokusunu içine çekti. Birbirlerinde kaybolup gitmek o kadar kolaydı ki, o an dış dünya hiç umurlarında değildi. 

"Kollarımdan başka bir yerde olmana asla izin vermeyeceğim Peri."

"Ben senden bir adım öteye gidemem zaten."

Devrim önce onun bütün güzelliğini içine çekti, daha sonra kimseyi umursamadan onu dudaklarından öptü. 

*

Aşk. Gerçek aşkı bulduğunuzu hissettiğinizde, ama bunu gerçekten ve gerçekten hissetmeniz gerekiyor, o aşk için mücadele verin, kaybetmeyin, incitmeyin ve yıpratmayın. Doğru kişiyi, sizi gerçekten sevebilecek sizi siz olduğunuz için kabul edecek ve en az sizin kadar ailenizi sevecek birini sevin. Yanlışları değil, doğruları sevin. Bir yalanı değil, bir gerçeği sevin. Aşk acı verecektir ama gerçek bir aşk için bütün acılara değer.


Daha yeni Daha eski

İletişim Formu