Peri ve Kuzgun 69. Bölüm


Bölüm 69 : Her Hâli

GAMZE

Devrim elimden tutup beni hastaneden çıkarırken hala kendimde değildim. Yüzümdeki gülümsemeyi silemiyor, kalbimdeki coşkuya dur diyemiyordum. Hayalini kurduğum her şeyin gerçekleştiğine inanamıyor, sanki hala bir rüyadaymışım gibi hissediyordum. Belimi saran kollar beni sıkı sıkıya tutuyor olmasa titreyen dizlerimin üzerinde daha fazla duramazdım. 

"Bu gerçek mi?" diye fısıldadım kollarımı sevdiğim adamın beline sıkı sık sararken. Yüzü yüzüme o kadar yakındı ki, nefesinin sıcaklığını bütün yüzümde hissedebiliyordum.  Onun da en az benim kadar şaşkın ve mutlu olduğunu biliyordum. Bu gibi durumlarda içine kapanık gibi olsa da, beni saran kollarının hissettirdiklerinden onun da benim kadar etkilendiğini biliyordum.

İkiz bebekler isterken bunu her şeyden çok istemiştim ki gerçekleşmeyeceğini bir kez bile düşünmemiştim. Efe ile ben ikizdik ancak ikiz olmamıza rağmen Efe'nin ikiz çocukları olmamıştı, çoğu kişi de bu durumun kuşak atlamasından sonra gerçekleştiğini söylemişti. 

Ancak ben dua etmekten, Allah'tan iki tane bebek dilemekten vazgeçmemiştim. Yaşım bu kadar ilerlemişken daha çok çocuğumun olmasını istiyordum. İkiz bebeklerden sonra hemen bir yenisi için daha dua etmeyi düşünerek gülümsedim. Devrim'in kalbine indirmekten korkuyordum. Bütün erkek kardeşlerim çocukları olunca nasıl çok iyi birer baba olduklarını kanıtlamıştı, erkekler çocukları olunca değişiyorlar, daha yumuşak mizaçlı birisine dönüşüyorlardı.

Devrim'in de böyle olacağını biliyordum. Babalığın ona çok yakışacağından emindim, onun da babalığı çok seveceğinden de emindim. 

"Bütün bunlar gerçek...ve ben hala inanamıyorum." 

Birlikte birkaç merdiveni inerken dönüp ona gülümsedim ve çenesinin altından öptüm. Sakalının tatlı hissinin verdiği keyifle sırıttım. "Birkaç ay sonra inanacaksın yakışıklım." 

Onun ne demek istediğini çok iyi anlıyordum. Birbirimize kavuşmamız, birbirimize yuva olmamız o kadar zorlu olmuştu ki şimdi yaşadığımız mutluluk bir hayal gibi geliyordu. Ama aşkımız birçok sınavdan geçmişti, birçok badire atlatmıştı. Her seferinde de o zorlamıştı. Ben onu yola getirmeye çalışmıştım.

Saçlarımdan öpünce içim sıcacık oldu. "Arabayı nereye park ettin?" 

 "Yan tarafta. Taksiyle mi geldin?" Etrafa bakındım. "Araban nerede?"

Vücudunun kollarımın altında gerildiğini hissettim ve ne olduğunu anlamak için hemen ondan ayrıldım. 

"Taksiyle geldim. Sen de mi taksiyle geldin?" diye sordu. 

"Hayır, benim arabam yan tarafta." Kuşkuyla onu süzdüm. Kolay kolay taksi kullanmayan birisiydi, bu yüzden buraya taksiyle gelmiş olması beni şaşırtmıştı. "Neden arabanla gelmedin ki?" dedim birlikte arabama doğru ilerlerken. "Hem gelemeyeceğini söylemiştin?" 

Beni kolunun altına daha çok çekip saçlarımdan öptü. "Endişelenme ama bir şey söyleyeceğim," diye fısıldadı. 

Böyle söylediği için tabiki endişelendim ve kalbim hızla atmaya başladı. "Ne oldu? Niye öyle dedin? Ne diyeceksin?" 

Aklımdan korkunç senaryolar geçerken iki eliyle yüzümü tutarak dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu. "Peri, endişelenme dedim..bunu der demez hemen paniklemeye başladın." Gülümseyerek bir kez  daha öptü. 

"Böyle söylersen tabi endişelenirim. Niye öyle söyledin?" Nabzım daha da hızlanırken o beni bir kez daha öptü. 

"Ben iyiyim. Çok iyiyim ama yolda gelirken küçük bir kaza geçirdim-"

"Ne?! Kaza mı geçirdin?" Panikle gözlerimi hızlıca onun vücudunda, yüzünde başında gezdirdim. Ellerimle önüne düşmüş saçlarını hızla geriye çekerek alnını kontrol ettim. "Devrim? Ne kazası-"

"Peri, sana endişelenecek bir şey yok demiştim. Sadece bir araba çarptı ve arabam döndü, o kadar. Arabayı çektirdim, ben de buraya taksiyle geldim. Hiçbir yerimde bir şey yok canım. İyiyim." 

Az önceki sevincim yerini üzüntüye bırakmıştı. Elim ayağım titrerken Devrim beni kendine çekti ve sımsıkı sarıldı. "Lütfen dikkat et," diye fısıldadım o mis gibi kokusunu içime çekerken. Gözlerimi yumdum ve ona sarılmadın tadını çıkardım. "Lütfen dikkat et. Kendin için de, bizim için de. Ah Devrim!"  İçime çekmek istercesine kollarımı sıkılaştırdım. 

"Sana bir şey olmasın," diye fısıldadım. "Sana bir şey olmasın. Düşüncesi bile..." Başımı kaldırdım ve gözlerine baktım. "Gerçekten iyisin değil mi? Bak ben endişelenmeyeyim diye bir şey söylemiyorsan-"

Aniden başını eğip dudaklarımı öpünce sustum. İki öpücük arasında, "Gerçekten iyiyim," diye fısıldarken kollarımı belinden boynuna çıkardım ve kendimi ona bıraktım. Varlığını özümsemeye duyduğum ihtiyacın yakıcı acısıyla kıvranıyordum.

 Sevdiğini kaybetmenin eşiğine gelmiş her insan kadar korkuyor, ihtimalinin bile acısı yüzünden kendimden geçecek gibi oluyordum. 

Ölüm kolay değildi. Zamansız, acı ve hep gittiğinde derin bir boşluk bırakırdı, alışılırdı ama unutulmazdı. Yine de bütün bunları yaşamak istemiyordum. Ben yalnızca o bana sıkı sıkı sarılsın, hep benimle olsun istiyordum. Çok sevmek insanı bencil yapıyordu. O hep yanımda olmalıydı. Ne olursa olsun.

*

Hamilelik ilerledikçe mizacım değişmeye başladı. İki can taşıdığım için kendimi çok yormamaya çalışsam da, moda evine gitmeyi ihmal etmiyordum. Ancak sanki pofuduk bulutların üzerinde yürüyormuşum gibi bir duyguyla yaşıyordum. Bulantılarım, kusmalarım, sık sık tuvalete çıkmalarım olsa da ben bütün bunlarla barışık yaşıyordum. 

"Bak tam şuradan kelleşiyorum," diyerek saçımı ablam Aslı'ya gösterirken kıkırdıyordum. Onun hamile olduğu zamanları aklımdan geçirirken gülüyordum çünkü hem O, hem Leyla hem de Zeynep ve Mine geçirdikleri bütün hamileliklerde o kadar çok mızmızlanmışlardı ki, onları teselli eden de hep ben olmuştum. Şimdi benim bu halime hayret ediyorlar, hiç mi şikayetim yok diye sorduklarında onlara dil çıkarıyordum. 

"Gerçekten de saçların bayağı dökülmüş Gamze, Devrim seni beğenmeyecek sonra."  Ayaklarımı ovan Leyla'ya gözlerimi kısarak baktım. Ayağımın birini çektim ve eline bir darbe indirdim. Ayağımı tutup beni zaptetmeye çalışırken kahkahalar attı. "Ben uyarımı yapayım."

"Beni gaza getirmeye çalışmayın kızım. Kocam her halimi seviyor benim, kel halimi de sevecektir eminim. Hem hiç uğraşmayın, tek bir şikayetim bile olamaz." 

"Yahu nasıl olmaz?" diye isyan etti Mine. Bir gündüz vakti hepsi evime, bana oturmaya gelmişlerdi. Bir tek annem yoktu, o da evde babamla çocuklara bakıyordu. "Ben o kadar çok tuvalete çıkardım ki, altıma kaçırmaktan korkardım. Güney'le evden çıkmaya her niyetlendiğimizde benim tuvalet trafiğim yüzünden hep gecikirdik." Yüzünü buruşturdu. "Sanki suyu içer içmez çıkarıyorum hemen." 

"Ben de öyleydim. Zavallı Efe'm hep beni beklerdi." 

"Vallahi Devrim beklemiyor," diyerek kahkaha attım. "Ona sen git ben tuvalete gidicem diyorum, gönderiyorum. Dışarıda biri beni beklerken tuvaletimi yapamam." 

"Kızım sen var ya az değilsin. İlk kez hamile kaldın ama sanki üç çocuk doğurmuş gibi sakin ve temkinlisin. Seni gören ilk hamileliğin olduğuna inanmaz." 

Leyla'ya bir tekme daha indirirken, "Maşallah de kız." diye uyardım. Gülerek ayağımı sıktı. 

"Hamilelik kolay değil tabiki hanımlar, siz hepiniz en az iki kere doğum yaptınız, benden iyi bilirsiniz ama ben bu duyguyu o kadar geç yaşadım ki, inanın şikayet edecek bir tarafını bulamıyorum bile. Bunların hepsi bana harika geliyor. Tuvaletim geldiğinde bebeklerim işeyecekmiş gibi  düşünüyorum, mutlulukla tuvalete koşuyorum. Midem bulandığında bebeklerim yediğim yemeği beğenmedi geri gönderiyor diye düşünüyorum, çıkarıyorum. Şu yolunan saçlarım için bile, zaten dökülenler güzel değildi, şimdi çok daha güzel çıkacak diyorum. Bir şeyi aşerdiğim zaman da çocuklarım istedi diye seviniyorum. Geçen akşam rüyamda kaju gördüm. Ah..uyandığımda saat gecenin ikisiydi, Devrim'i uyandırdım birlikte kaju almaya çıktık. Açık market bulana kadar dolaştık." 

"Bu hamilelik seni pozitif birisi haline getirmiş." Ablam Aslı gülümsedi. 

"Mutluyum ablam, çok mutluyum. Devrim de çok mutlu ediyor beni. Allah ondan razı olsun, bir dediğimi iki etmiyor." 

"Görebiliyoruz canım, en az yüz talimat verdi giderken. Hiç gitmeye niyeti yokmuş gibiydi." Leyla sırıtınca ben de sırıttım. 

"İnanın her gün zorla gönderiyorum işe. Zaten doğum yaklaştıkça bol bol yanımda olacak, şimdiden aksatmasın işlerini. Siz varsınız diye henüz aramadı, siz olmasaydınız en az yirmi kere arardı. Sanki bu hamilelik benden çok onda evham yaptı." 

"Ama ona hak vermen gerekiyor güzelim. Sen hepimizin çocuklarını büyüttün, kendin anne olmasan da en azından çocuklarla bir tecrüben var. Fakat Devrim bütün bunları hayatında ilk kez yaşıyor. Dolayısıyla korkuyor ve üzerine düşüyordur eminim. Eğer çok ilgili davranırsa ona kızma." 

"Kızmıyorum abla. Ben ona hiç kızar mıyım? Ama bazen iyi olduğuma inandıramıyorum. Bulantıdan yüzüm düşse hemen hastaneye götürmeye kalkıyor, ya da sırf kokar diye yemekleri evde yaptırtmak istemiyor. Hizmetçiye kesin talimatlar vermiş, ben evimde hizmetçi istemiyorum biliyorsun ama Esma geldiğinden beri hiçbir şeye dokunmaya iznim yok. Benden dinlenmemi istiyor. Kalan beş ay boyunca dinlenmeliyim ona göre." 

Hepsi de yüzlerinde aynı ifadeyle bana baktılar. Anlayış. 

"Efe de böyleydi, üzerime o kadar düşerdi ki onu hiç ikna edemezdim. Bu erkeklerin genelinde var galiba bu durum."

"Zeynep Allah aşkına, Demir domuz gibiydi. Ayağımdaki terliği çıkarıp kafasına atıyordum, ancak o zaman kalkıyordu." Leyla kahkaha attı. 

"Kardeşime iftira atma," diyerek ayağımla dürttüm onu. "Demir senin sözünü hiç ikiletmiş midir? Hayatta yapmaz öyle bir şey. Çenenden korkar." 

Kızlar kahkaha atarken Leyla da onaylar gibi başını sallıyordu. "Tamam bazen ikiletmiyor olabilir ama beni sinir etmenin bir yolunu mutlaka buluyor." 

"O da olsun kızım, evlilik böyle bir şey. Kavga olmazsa olmaz." Mine arsızca sırıttı. 

"Peki siz hiç kavga ediyor musunuz?" Zeynep gülümseyerek sorunca Devrim ile kavga ediyor muyuz diye düşündüm. Biz hiç kavga etmiyorduk. Mutlu mesut geçinip gidiyorduk.

Başımı iki yana salladım. "Kavga etmiyoruz hayır. Kuzu kuzu oturuyoruz o kadar." 

"Her şey iyi güzel de Gamze benim sana bir şey söylemem lazım."  

Gözlerimi kısarak Leyla'yı süzdüm. "Neden birden bire gerildin? Hayırdır ne söyleyeceksin?" Elimi karnımın üzerine koydum ve onunla beraber diğerlerinin de yüzünün düştüğünü görünce iç güdüsel olarak gerildim. 

"Endişelenmene gerek yok canım, kötü bir şey değil. Tatsız bir şey sadece."

"Yahu tamam da ne? Söyleyin merak ettim." Bütün ilgimi Leyla'ya çevirdim. Söyleyeceği her ne ise o da gerilmiş gibi görünüyordu.

"Enes geri dönmüş."

Ne?

Oturduğum yerde doğruldum. "Anlamadım? Nasıl dönmüş?" 

Sinirlerimin bozulduğunu hissedebiliyordum, daha şimdiden beni deli edecek şeyler duyacağımdan emindim. Enes Alzade. Benim eski belalı sevgilim. Onunla yaşam, onsuz yaşamdan çok daha iyiydi ve ben bunu biraz geç anlamıştım. Ona hiç aşık olmamıştım. Onu sevmemiştim de. Yakışıklılığı mı beni etkilemişti yoksa merhametli görünüşü mü bilememiştim hiçbir zaman. 

Yalnızca bir yanılgıya düşmüş ve çok geç uyanmıştım. 

"Aslında bunu sana söylemeyecektik ama bilmen gerektiğini düşündük. İtalya'dan temelli dönüş yapmış, sanırım seni hala unutmamış Gamze. Evlendiğini duyunca çıldırmış diyorlar, dün akşam Efe'yi arayıp seni sormuş." 

Şaşkınlıkla, "Ne yapmış? Ne yapmış?" diye sordum. Öfkenin bütün kan damarlarıma yayıldığını hissediyordum. "O ne hakla beni soruyormuş? Hala beni nasıl unutmamış? Allah aşkına kaç yıl oldu? 8 mi? Hala ne istiyor?" 

"Kızım sakin ol. Sana delir diye anlatmadık bunu. Sadece haberin olsun istedik." Zeynep beni sakince uyardı. Ancak bu sakin kalınacak bir mesele değildi ki? O şerefsiz beni nasıl unutmazdı? Bana aşık bile değildi. O aksini söylese de bana aşık olduğuna inanmıyordum. Sadece korkunç bir ego çatışması yaşamıştı. Kabullenememişlik. Bu onda ağır bir darbe olmuştu. 

Mine, "Ben bu Enes'i pek bilmiyorum." diyerek araya girdi. Ablam ayağa kalkıp bana bir bardak su uzatırken Mine'ye, "Gamze'nin eski sevgilisiydi," diye açıkladı. 

"Sevgilim bile değildi," diye homurdandım. "Sadece ondan hoşlandığımı sanmıştım. Bir partide tanışmıştık. Detayları hatırlamıyorum bile. Belki birkaç ay beraberdik ama bana bir yıl gibi gelmişti." 

Düşündükçe, hatırlamaya çalıştıkça daha da sinirlendiğimi hissettim ve üzerinde düşünmeyi gerçekten de bıraktım. 

"Gamze onu terk edene kadar Gamze'yi pek umursadığı söylenemezdi. Ne zaman ki Gamze onu terk etti, Enes kelimenin tam anlamıyla çıldırdı. Çünkü onun kitabına göre o terk edilemezdi, terk ederdi." Leyla burun kıvırdı. "Piç." 

"Neden onu terk ettin peki Gamze?" 

"Enes'in ailesi zengindir, onun benimle daha çok itibar için çıktığını düşünüyorum. Serseri, çapkın bir havası vardı ve bizim aramızda ciddi bir şey olmasa bile beni aldattığını öğrendiğimde onu terk ettim. Biriyle bir yola girdiğinde ya da en basit haliyle bir kadına ya da bir erkeğe ilgi gösterdiğinde bir başkasını da yedekte tutuyorsan şerefsizin tekisindir. Vaktini yalnızca birine ayırmadı, hem benimle görüşüyor, bana jestler yapıyor, hem de kendi seviyesinde bir kadınla işi pişiriyordu. Umurumda da olmadı. Bu beni kendinden çok çabuk soğuttu, o yüzden de hissettiğim şeyin aşk olmadığını anladım. Onu terk ettim. O da bunu kaldıramadı, çok peşimden koştu. Bu onda bir travmaya neden oldu neredeyse. Sinir krizlerine şahit oldum, birkaç kere ailemin evine bile gelmişti. Erkek kardeşlerimin her birinden birer yumruk yemişliği vardır. En sonunda da çekip yurt dışına gitmişti. Şimdi hala beni sorması o kadar saçma ki. Kaç yıl oldu? Bunu atlatmış olması gerekiyordu." 

"Anlaşılan o ki atlatamamış," dedi Aslı. "Gamze onda gerçekten de büyük bir travma yaratmış. Ülkeye döner dönmez seni sormasına bakılırsa bu travma hala devam ediyor."

"İyi de abla, yaklaşık sekiz sene olmuş. Hem ben evleneli kaç ay oldu? Daha yeni mi öğrenmiş yani? Ülkeye dönünce mi aklına mı düşmüşüm? Bu adam ne yapmaya çalışıyor Allah aşkına?" 

"Efe onunla konuştuktan sonra küçük bir araştırma yaptı Gamze. İtalya'da bir senedir hapiste kalıyormuş. Sanırım seni düşünemeyecek kadar büyük sorunları varmış yani. Babası onu bir şekilde çıkartmış, o da Türkiye'ye dönüş yapmış." 

Homurdanarak, "O partiye gittiğime pişmanım," dedim. "Gitmez evde yeğenlerimi sever, keyfime bakardım. Böylelikle o pislikle de tanışmazdım." 

"Gençlik ateşi işte," diye gülen Leyla'ya gözlerimi kısarak baktım. 

"Hatırlarsan o partide sen de vardın bebeğim."

"Hiç unutur muyum?" diye sırıttı. "Eğlenceli zamanlardı." 

Ben aval aval ona bakınca bir kahkaha patlattı. "Hamilelik insanı böyle yapıyor işte," Elinin tersiyle gözyaşlarını sildi. "Her şeyi ciddiye alıyorsun. Bende de öyle olurdu." 

"Yani Leyla, bazen öyle bir konuşuyorsun ki ciddi misin yoksa şaka mı yapıyorsun anlayamıyorum." Gözlerimi devirdim. "Bunun hamilelikle alakası yok yani." 

"Sıkıntı yok güzel annem," Ayaklarımı ikiye ayırarak aralarına girip başını bacağıma yasladı. Bir elini de karnımın üzerine koydu. "Mucize gibi..burada iki tane can büyüyor." 

Az önce Enes yüzünden gerilen bütün sinirlerim anında gevşedi. Ağzım kulaklarıma varırken, "Onlar bizim mucizemiz," diye fısıldadım. 

"Acaba cinsiyetleri ne?" diye sordu Mine. "Neden öğrenmemekte bu kadar ısrar ediyorsun kızım? Ne güzel cinsiyetleri belli olsaydı onlara doğmadan hediyeler alabilirdik."

"Bilmiyorum," diyerek başımı iki yana salladım. "Kız mı yoksa erkek mi olacaklar bilmiyorum ama inanın bunu umursamıyorum da. Sürpriz olsun istiyorum. Doğum anında öğrenmek istiyorum." 

"Delisin sen," diye gülümsedi Zeynep. "Efe cinsiyetlerini öğrenelim diye çıldırırdı, sürekli ne zaman öğrenebiliriz diye doktoru sıkıştırırdı. Devrim merak etmiyor mu?" 

"Belki de ediyordur ama o da benim gibi düşünüyor. Doğdukları anda öğrenmek istiyoruz. Siz teyzeler merakınızdan çatlayabilirsiniz." Kıkır kıkır güldüm. "Zaten onların kıyafetlerini kendim tasarlayacağım için sıkıntı yok. Odaları bile şimdiden hazır. Hem kızların hem de erkeklerin kullanabileceği bazı süsler, eğitim setleri aldık. Odalarını gördünüz, oturma grupları da sade olacak. Başlarını çarpabilecekleri bir şey olmasın diye araştırarak alıyorum."

"Doğmalarını sabırsızlıkla bekliyoruz, biliyorsun değil mi Gamze? Senin çocukların hepimizi çok heyecanlandıracak."

"Evet..." diye fısıldadım mutluluktan koltuklarım kabarırken. "Siz de bir bize sorsanız.Dört ay oldu ama sanki zaman hiç geçmiyor gibi geliyor.  Sağlıklı bir şekilde doğsunlar da başka bir şey istemiyorum." Sanki onları seviyormuşum gibi karnımı usul usul okşadım. 

Hepsi birden, "İnşallah." diye mırıldandılar. 

Leyla ise sinir bozucu konuya geri dönerek, "Eee Enes hakkında ne diyorsun?" diye sordu. 

Homurdanarak, "Hiçbir şey." dedim. "Ben evliyim ve kendime ait bir hayatım var artık. Gereksiz insanların travmalarıyla uğraşamayacağım."

"Devrim'in kulağına giderse? Bu Enes rahat duracağa benzemiyor. Devrim'in vereceği yemekte karşınıza çıkarsa ne yapacaksın?" 

"Davetli listesini ben elden geçiriyorum, onun ailesini listeden sileceğim." 

"Ama bu ayıp olmaz mı? Devrim onun ailesine de sürekli davet gönderiyor biliyorsun Gamze. Devrim, Alzade'lerin neden yemekte olmadığını sorarsa ne diyeceksin?" 

Kaşlarımı çatarak düşünmeye başladım. Devrim iki gün sonra oldukça geniş bir yemek daveti düzenleyecekti. Galip'in annesi gibi hastalıkla mücadele eden insanlar için bir güven fonu oluşturmayı düşünüyordu ve iş çevresinden de destek isteyecekti. Açıklayacağı birkaç projesi vardı, daha önce kimsesiz çocuklar için kurduğu yataklı yurtlar artmaya devam ediyordu. Bunun yanı sıra Galip'in annesinin verdiği mücadeleyi vermekten çekinen birçok hasta insan vardı. Maddi durumlarının olmayışı onları verecekleri mücadelede yarı yolda bırakıyordu. 

Devrim bir keresinde bana benim yaşayamadığım çocukluğu onların yaşamasını istiyorum demişti. Ara sıra gençken yaşadığı şeylerden biraz da olsa anlatıyordu ama üzüldüğümü görünce sonra vazgeçiyordu. Çoğu zaman bana benim duymaya bile dayanamayacağım şeyler yaşadığını, bunların geçmişte kaldığını söylüyordu. Ne kadar ısrar edersem edeyim susuyordu. Yalnızca beni kollarının arasına çekiyor, öpüyor, seviyordu. Dudaklarım onun kurşun yaralarına değmeden uykuya dalmıyordu. 

Bazen birlikte yarı çıplak bir şekilde oturduğumuzda vücudunu incelememe izin vermek istemiyor, ancak dirençlerime de karşı koyamıyordu. Kendimi üzmemden korkuyor, kafayı takarak kendime dert etmemi istemiyordu. Onun vücuduna dokunmasam da o yaraların varlığını bilmem bile üzülmem için yetiyordu. 

"Daldın gittin.." 

"Dalmadım ya..galiba hiçbir şey yapmayacağım," Omuz silktim. "Bu yemek daveti önemli bir etkinlik olacak biliyorsunuz. Alzadelerin cebinin boşalması işime gelir. Yardıma ihtiyacı olan birçok insan var. Enes yüzünden bir bağışçıdan olamam."

"Haklısın. Hadi ondan konuşmayı bırakalım. Bizim için hangi elbiseleri ayırdın onları göster bakalım!" 

Hepimiz Leyla'nın bu heyecanlı çıkışına kahkahalar attık. 

"Tamam ama önce bir şeyler yiyelim, bebeklerim acıktı. Sonra elbiselere bakarız." Çoktan ayağa kalkmış olan Leyla'ya beni kaldırması için elimi uzattım. Karnım belirgin bir şişliğe erişse de kolaylıkla hareket edebiliyordum fakat aileme naz yapmayı çok seviyordum. Onların da dediği gibi Devrim ve benim bebeklerimiz ailemizi heyecanlandırıyordu. Sanki bambaşka bir hava getireceklermiş gibiydi. 

Daha fazla mutluluğa kim hayır derdi?

*

Mutfakta akşam yemeğini hazırlarken bahçeye Devrim'in arabasının girdiğini görünce ellerimi yıkayarak mutfak önlüğünü kenara bıraktım ve kapıyı ona ben açmak için hızla yürüdüm. Elinde anahtarı olduğu için kapıyı kendisinin açabileceğini, benim yorulmamamı söylüyordu ama ona kapı açmayı çok seviyordum. 

O arabayı garaja park ederken ben de kapıyı açtım ve gelmesini bekledim. Biraz sonra elinde frezya çiçekleriyle çıkıp geldiğini görünce eridim. Sarı, mor, beyaz, turuncu frezyalardan oluşan kocaman bir buket için neleri feda etmezdim? 

"Şu gülümseme için bütün frezyaları kucağına bırakabilirim biliyorsun değil mi?" 

"Ve bu sana çok daha büyük bir gülümseme kazandırır! Bunları bu mevsimde nasıl buldun?" diyerek el çırptım ve o kolunu belime dolayıp beni içeriye doğru yönlendirirken ben de kolumu onun boynuna doladım. Kapının örtüldüğünü duydum. Başını eğerek dudaklarını yanağıma bastırdığında mutlulukla iç çektim. 

"Hmm...nasıl da özlemişim," 

"Ben daha çok," diye mırıldandım onun ciddi itirafına karşılık. Böyle itiraflar yaptığında kalbimdeki etkisinden haberi oluyor muydu acaba? 

"İyi misiniz?"diye sordu. Eli anında karnımı bulmuştu. "Kendini yormadın çok değil mi?"

Sesindeki şefkat,sevgi elle tutulur gibiydi.

"İyiyiz, kendimi yormadım merak etme."

Dudaklarını sürüyerek dudaklarımın üzerine getirdi ve aklımı başımdan alan, zihnimi sulandıran bir öpücük bıraktı dudaklarıma. Bedenim onun bedenine değdiği zaman hissettiği o tatlı akıma çoktan kapılmaya başlamıştı. Birkaç saatlik özlem de üzerine eklenince kalbim hızla atmaya başladı. 

"Seni çiçek alan bir adam olarak hiç düşünmemiştim, biliyor musun?" diye fısıldadım dudaklarına doğru. Gülümsüyordum. 

"Neden?" diye sordu ve çiçeği tutan elini belime sararak diğer eliyle çiçekten bir tane koparıp kulağımın üzerine, saçlarımın arasına yerleştirdi. Bakışları öyle güzel, öyle aşk doluydu ki, onun bakışlarındaki kendimi çok seviyordum. 

"Bilmem, hiç o tür bir adammışsın gibi gelmemişti bana." Ona takılıyordum ama ciddiydim de. Devrim gizli bir romantikti. Bana sevdiğim çiçeklerden alıp getirdiğinde daha da iyi anlıyordum bunu. Çiçeklere olan sevgime kıymet veriyordu. Benim için siparişler veriyor, bahçemizi çeşit çeşit çiçeklerle donatıyordu. 

"Seni tanıyana kadar böyle bir adam olduğumdan benim bile haberim yoktu," diye fısıldadı ve beni öptü.  "Çiçeklere ilgi göstermeyi, bana kaktüs gönderdiğinde başladım Gamze Hanım."

Ağzım kulaklarıma varacaktı. "Kabul et, iyi bir ataktı." 

Düşünüyormuş gibi yaptı. "Çocukçaydı." Sonra sırıttı.

Ağzım bu kez hayretten açık kalmıştı. "Anlayamadım? Çocukça mıydı? Bak sen!" Kollarının arasından sıyrılmak için kıpırdandım ancak beni bırakmadı. Gülümseyerek dudaklarını dudaklarıma sürttü. 

"Kızdığında nasıl da güzel oluyorsun..." Sesi tatlı bir uyuşturucu gibiydi. Ilık ılık içime işliyordu. 

"Hiç de bile," diye itiraz edince beni daha sıkı tuttu ve hafif yan çevirdi. Karnımın aramızda sıkışıp kalmaması için yapıyordu bunu. Yüzünü boynuma gömdü ve kokumu içine çekti. Dudaklarını boynumun çukuruna bastırırken ona kızgın rolünde kalmam imkansızdı. Evet ona sinirlenip de kaktüs göndermem çok çocukçaydı. Bunu yaptığım anda pişman olmuştum ama geri dönmemiştim de. 

Devrim, "Kızdın mı?" diye fısıldadı. "Peri..bir insanın her hali sevilir mi? Her halini seviyorum..çok seviyorum." 

İşte bu kadardı. Bitmişti. Kollarının arasında erirken gülümsememe engel olamadım. O da güldüğümü görünce gülerek çiçeğin buketini elime verdi. Ben onu alır almaz eğildi ve beni kucağına aldı. 

"Devrim!" dedim kahkaha atarak. "Yemek hazırlıyordum." 

Dudaklarımdan öptü. "Tamam." Beni taşıyarak mutfağa kadar getirdi ve yumuşak koltuklardan birisinin üzerine bıraktı. "Burada kal," diyerek yüzümü iki elinin arasına aldı ve gözlerimin içine baktı. 

Nabzım daha da hızlanırken, "Ne yapıyorsun?" diye fısıldadım. Elim ayağım birbirine dolanıyordu. 

"Güzel gözlerinin içine bakıyorum," Burnunu burnuma sürttü ve gülümsedi. "...hep." 

"Ah Devrim.."  Bana böyle şeyler söylediğinde hazırlıksız yakalandığım için hep düşüyordum. Gerçi onun ağzından çıkacak olan her cümle beni hazırlıksız durumda yakalardı. Bana karşı o kadar sıcak, o kadar açık ve o kadar aşk doluydu ki, onun bu hallerini, onu en sert haliyle tanıyan insanlara anlatsam bana inanmazlardı. Hoş, anlatmak isteyen de yoktu. 

"Hemen geliyorum," diye mırıldandı ve dudaklarımı dudaklarıyla kıstırdıktan sonra bırakıp gitti.  

Tüylerimi diken diken eden bir duygunun etkisinden ancak birkaç dakika içinde çıkabildim.
Oturduğum yerden kalktım ve yemekleri kontrol ettim. Altlarını kapatıp tabaklara servis yaptım ve oturup beklemeye başladım. Bana getirdiği frezyaları vazoya koydum ve masamızın üzerine, en güzel yere yerleştirdim. Mis gibi kokuyorlardı. Bunlar en sevdiğim çiçeklerdendi.

Devrim de gecikmişti.

On dakika kadar sonra hala gelmeyince dayanamayarak kalktım ve mutfaktan çıktım. Neyin bu kadar uzun sürdüğünü merak etmiştim. Yavaş adımlarla yukarıya çıkarken beni öpüşünün hhissettirdiklerini yeniden yeniden yaşıyordum. Beni her gördüğünde, beni yakınına her çektiğinde yaptığı bir şeydi bu. Beni hep yanında tutuyor,bana hep dokunuyor,sevgisini hep gösteriyordu. Ondan hiç beklemeyeceğim kadar dışadönük ve samimiydi.

Odamızdan içeriye girerken, "Neredesin?" Diye seslendim. Yatağın üzerinde uzanmış ve uykuya dalmış bir halde bulunca şaşkınlıkla gülümsedim. Üzerini çıkarmaya vakti bile olmamış gibi sanki kendini yalnızca beş dakikalığına dinlenme moduna almış gibiydi. Sonra kalkıp üzerini değiştirip aşağıya,yanıma inecekti. Eminim ki düşüncesi buydu. Iki gün sonra vereceğimiz etkinlik onu yoruyordu.

Her şeyin kusursuz ve istediği gibi olmasını istiyordu, bu da çok çalışmayı gerektiriyordu.

Yanına gidip yatağın üzerine oturduğumda hareketimle gözleri açılıverdi. Önce bir sağa sola baktı ve, "Ah uykuya mı dalmışım,"diye mırıldandı.
Kalkmak için doğrulunca ellerimi göğsüne koydum ve geri yatması için onu yönlendirdim. Sonra kolunu kaldırıp, üzerine uzandım. Kolunun üzerine yatmak benim çok sevdiğim bir şeydi. Bazen başımı göğsüne,bazen boynunun kıvrımına koyuyor ve onun kokusuyla ya da kalbinin sesiyle uykuya dalmam kolay oluyordu.

Yüzlerimiz birbirine değene kadar ona sokuldum. "Yorgunsun canım," bir elimi yanağına koydum ve çenesinden öptüm. "Biraz dinlenelim, sonra aşağıya ineriz olur mu?"

Beni koluyla sıkıca sardı ve dudaklarını alnıma bastırdi. "Canım..."diye fısıldadı. Diger elini hafifçe karnımın üzerine koydu ve ekledi. "Canlarım."

...

Daha yeni Daha eski

İletişim Formu