Anne Dayağı Tatlıdır - Hiç Yemedim Demeyin Şimdi

Anne Dayağı Tatlıdır

Küçükken, hiç annenizden ya da babanızdan dayak yediniz mi? Ama öyle böyle değil, hakiki, eşi benzeri olmayan bir dayaktan bahsediyorum. Ben yedim, hem de nasıl yedim, afiyetle, seve seve.

Galiba 2 ya da 3. sınıftaydım, orası net değil tam olarak hafızamda. Okul eve epey uzaktı ve köyün epey yukarısında kalıyordu, kestirme yollardan yürüyerek yarım saate okulda oluyordum. Normalde asla kimsenin evine gitme gibi huylarım yoktu, hala da yoktur, ancak o gün nedense arkadaşım, "Hadi bize gidelim okul çıkışında." dedi ve ben de, daha önce hiç böyle bir şey yapmadığım halde düşünmeden kabul ettim.

Aklıma annem kızar mı, ne der? gibi düşünceler bile gelmedi, tek düşündüğüm şey arkadaşımın abisinin ya da babasının olmayışıydı, bu da onların evini güvenli yapıyordu benim için. Artık nasıl gözüme perde inmiş ise, okul çıkışında arkadaşımla beraber sohbet ede ede, köyün daha da yukarısına, tek başıma asla gitmeye cesaret edemeyeceğim yerlere, evlerine gittik. Oyun oynadık, özgürce eğlendik, şimdi bile hatırladığımda gülümsemeden edemiyorum, kocaman insanlar olduk haliyle artık.

Annesi, dolapta önceki günden bir tabak sarma bırakmıştı, afiyetle yedik. Ablasının topuklu ayakkabılarını giyip, (Ahahahaha.) defilede yürüyormuş gibi kıvırarak yürüdük. Bir de, nereden görmüşsek başımıza kitap koyuyor, düşürmemeye çalışıyorduk. Bugün topuklu ayakkabılarla çok fazla aram yok, eğer giymek durumunda kalırsam ayaklarımı bu işkenceden kurtaracağım anı bekliyorum sabırsızlıkla ama o gün, kabul etmem gerek ayağıma çok büyük gelen topuklu ayakkabılarla iyi yürüyordum, seviyordum da. O kadar kendimden geçmiştim ki, aklıma ne annem geliyordu ne de yediğim yürekler. :) Hani öyle derler ya, cesaret edilemeyecek bir şeyi yaptığın zaman, yürek mi yedin sen? diye.

Arkadaşımın evinin yanında, sınıftaki arkadaşlarımızdan birisi oturuyordu. Bir ara patırtı oldu ve pencereden onların olduğu tarafa baktığımızda annesinin onu sopayla dövdüğünü gördük, çok üzüldük. Hatta, ben o kadar üzüldüm ki, ağladım onun için. Başıma geleceklerden habersizdim tabii. Annesinin o davranışı, bana şükür ki kendi evim olduğunu, kendi annem olduğunu hatırlattı ve arkadaşıma artık eve gitmem gerektiğini söyledim.

Nedense ufaktan da bir korku başladı ancak bir yandan da, annem bana kızmaz ki diye düşünüyordum. Ancak öyle olmadı. Ben o kadar yolu yürüyüp eve geldim, kapıyı çaldım ve annem açtı. Ağlamaktan gözleri şişmişti, yüzü kıpkırmızı olmuştu, saçı başı dağınıktı. Bana bir bağırdı. "Neredeydin sen?!" diye. Sesi hala kulaklarımdadır.

Elinde hazır bir şekilde, oklava ile bekliyormuş zaten, ben daha ağzımı açamadan beni içeriye bir çekti. Çok güzel dayak yedim ilk defa. Her vuruşunda, "Bir daha yapacak mısın?" diyordu. Sonra, sakinleştiğinde oturup ağladı. Ne yaptığımı, nereye gittiğimi anlattım ve bir daha da asla kimsenin evine gitmedim. Annemden yediğim o dayak, hiç zoruma gitmedi.

Ona kin tutmadım, kızmadım, öfkelenmedim de, hatta garip bir şekilde korkmadım da. Beni saatlerce aramış, başıma bir şey geldi zannetmiş, okula kadar gelmiş, birçok kişiye haber vermiş, deyim yerindeyse dört bir yandan beni aramışlar.

Oysa onlar beni ararken, ben ayağımda büyük topuklu ayakkabılarla mankenmiş gibi yürümeye çalışıyordum. Çocukluğun öyle saf, öyle bilmez, öyle büyüleyici bir yanı var ki, insanın çocukluğu o kadar kıymetli ki. Annem hala o dayağın bende her türlü sorumsuzluğu bitirdiğini söyler.

Ondan habersiz bugün bile bir yere gitmem, ona çok büyük bir saygı duyuyorum, çok ama çok da seviyorum, onun için yapamayacağım şey yoktur. Bazen bu anıyı ona anlattığımda gülüyoruz beraber. Nedense o dayağın acısını değil de, annemin korkusunu çok net hatırlıyorum. Kolay bir hayatımız olmadı, bu zor hayatın üzerine, bir de evladını kaybetmekten çok korktu belki de.

Anne Sevgisi

Bebekken, çocukken vs. çok ama çok yaramazmışım. Öyle söylüyorlar. Annem bazen anlattığında, "Hadi oradan anne!" diyorum ama bunu yalnızca annem söylemiyor; babam, teyzem vb. de destekliyorlar annemi. Anneme hep, "Büyüyünce bu akıllı olur." derlermiş. (Ahahaha.) Anneme çok düşkünmüşüm mesela, annemin kucağından başka hiçbir yerde, babamda bile durmazmışım. Küçük bir anı var aklımda hatta. Babam, gurbete çalışmaya giderdi ben küçükken. Eve geldiği bir gün, kapının ağzında diz çökmüş, kollarını bana açmıştı, ben ağlayarak anneme kaçmıştım. Allah'ım nasıl bir deliyim, hala çözemedim. :)

Anneme çok çektirmişim söylediklerine göre. Anlattıklarında, "O ben değilim." diyorum gülerek. Anne sütünü çok içmişim mesela. Annem, "Sütü zor bıraktırdım." der hep. Oysa şimdi süt içmem asla. Kendimi bildim bileli de, asla süt içmedim. Velhasıl kelam, sokakta oynayan kızları görünce aklıma bu anım geldi. Kendi kendime gülümsemeden edemedim.

Her anı öyle kıymetli, öyle değerli ki. Hatırladığım iyi ya da kötü anılar, bugünkü beni yarattı belki de, hep buna inandım. Evde doğan, neredeyse az kalsın ölen ve yaşama ağzına nefes verilerek tutunan bir bebeğin, bugün bu yaşta, bu kadar deli bir kadın olacağını kim bilebilirdi, değil mi? Hım.

Daha yeni Daha eski

İletişim Formu