Peri ve Kuzgun 66. Bölüm



Bölüm 66 : Mucize

Leyla beni görmeye geldiğinde elim ayağım titriyordu. Efe ve Güney'in meraklı bakışlarından kaçarak onu kolundan tutup uzak bir noktaya götürdüğümde, "Ne oluyor Gamze?" diye sordu. 

Eğer ona şimdi hamile olmamın ihtimalinden bile bahsedersem bir sevinç çığlığı atar ve bütün dikkatleri üzerimize çekerdi. Özellikle biraz ileride durmuş bizi merakla izleyen iki kardeşimin hiçbir şeyden şüphelenmemesi gerekiyordu. 

"Leyla benim eve gitmem gerek. Önce bir duş alacağım sonra da Devrim ve kendim için küçük bir çanta hazırlayacağım. Bana yardım eder misin?" 

"Ederim tabi ama niye beni buraya çektin ki? Şu ikisinin yanında da söyleyebilirdin." Başıyla Efe ve Güney'i işaret etti. Gözlerini kısarak bana baktı. Kafasında ne düşündüyse hemen anlayarak, "Çabuk dökül, ne var?" diye sordu.

"Burada söyleyemem," diyerek hüzünlü bir bakış atmaya çalıştım. Sevinçli olduğumu anlamaması gerekiyordu yoksa anında hamilelikten şüphelendiğimi anlayabilirdi. Leyla beni çok iyi tanıyordu. 

"Nerede söylersin peki?" diye sordu.

"Hadi asansöre geçelim," diyerek onu asansörlere yönlendirdim. Elimle Efe'ye 'ben seni ararım' anlamına gelen bir işaret yaptım ve Leyla'yı asansöre tıktım. Allah'tan kimse yoktu, kapılar kapanır kapanmaz kendimi tutmayı bırakarak, "Hamile olabilirim!" diye bağırdım.


Yüzünden bir şok dalgası geçti, ardından şok yerini sevince bıraktı."Ne! Ne! NE! NEEEE!" Yerinde zıplayarak kollarını boynuma doladı ve bana sıkı sıkı sarıldı. Aptal gözyaşlarım çıkageldiler ve yanaklarımdan aşağıya süzüldüler. 

Bir çocuğumun olabileceği fikri içimi ısıtıyordu. Öyle ki ihtimali bile vücudumu şarj etmiş gibiydi. İçim kıpır kıpır, ruhum mutluydu. Bunda Devrim'in uyanması en büyük sebepti, ancak bir çocuğumuzun olabileceği düşüncesi... kalbim durma noktasına geliyordu. 

"Ne ? Ne zaman öğrendin bunu? Nasıl? Bana çabuk detayları anlat! Hemen!" 

"Dur, dur, sakin ol," dedim o benden ayrılırken gülerek. Elimle gözlerimi sildim. "Kesin olan bir şey yok. Sadece şüphe. O yüzden seni çağırdım ya zaten, Efe'nin ve Güney'in yanında bir şey belli etmemeye çalış lütfen Leyla."

Asansörün kapıları açıldı ve dışarıya çıktık. 

"Tamam tamam ama bana hemen bu şüpheye nasıl vardığını söyle. Miden mi bulanıyordu yoksa? Baygınlık?" 

"Hepsi...Devrim'in yanında uyuyordum, odaya doktor girdi. Onların konuşmasına uyandım ve doktor Devrim'e ilaç vermek istedi. O ilacın kokusu beni mahvetti, kendimi lavaboya zor attım."

 Leyla'nın gözleri ışıl ışıl parlıyordu. "Peki ya adet düzenin?"

"Evleneli bir ay oldu Leyla, adet ...bir dakika..evet evet..galiba geciktim. Bunun nasıl farkına varamadım?"

Leyla hınzır bir şekilde güldü. "Nasıl acaba.. son bir aydır ayaklarının üzerine basıyor musun sen?" 

Yanaklarım yanarken mutlulukla gülümsedim. "Ben hiçbir şeyin farkında değilim ki şu bir aydır. Bir rüyadayım sanki." 

"Sonra ne oldu? Devrim sormadı mı ne oldu diye?"

"Evet sordu.. ama o iyi olmadığımdan endişelendi, aklına bebek ihtimalinin geldiğini hiç sanmıyorum. Doktor bana hamile olma ihtimalimi sorduğunda kesinleşti her şey. O bana bir doktor önerecek."

"O zaman onun odasına gidiyoruz?"

"Evet."

Birlikte Devrim'in doktorunun odasına gittik. İçeri girmeden kapının önünde beklemeye başladık. Onun Devrim'in yanından çıkıp buraya geleceğini biliyordum, o yüzden Leyla emin olup olmadığımı sorduğunda emin olduğumu söyledim. 

"Şimdi ne yapacağız?" diye sordu. "Tahlil verip eve mi gideceğiz?" 

"Evet, evet. Hamilelik testi yapmayı istesem de...sanırım kalbim kaldırmaz çünkü eğer hamile olduğumu hemen şimdi öğrenirsem Devrim'in yanına koşarım.Kendimi toparlamadan onun yanına gitmek istemiyorum. O yüzden tahlil vereceğim ve eve gideceğim, sonra da bir duş alır küçük bir çanta hazırlar döneriz."

Bu kadarını bile planlayabildiğime şaşırıyordum çünkü hiçbir şeyi net düşünemeyecek kadar heyecan doluydum. 

Doktor nihayet geldiğinde bana arkadaşının ismini verdi, benim için onu arayıp randevu aldı ve bana iyi dileklerini sundu. Leyla ile birlikte hastanenin başka bir bölümüne geçerken elim ayağım titriyordu. 

Doktorun odasından içeriye girdiğimizde neredeyse heyecandan kalbim duracaktı. Leyla koluma girmese ayakta güçlükle duracağımdan emindim. Doktor ellili yaşlarında görünen çok hoş bir kadındı. Sevecen bir şekilde bana birtakım sorular sordu. Hepsini cevapladığımda idrar ve kan örneği için beni ilgili bölümlere yönlendirdi. Bütün bu zaman boyunca Leyla iyi ki yanımdaydı, aksi takdirde kılımı bile kıpırtacak gücüm olmazdı. Sanki bedenime tatlı bir uyuşukluk yayılmıştı. Mutluluk hormonu bütün vücudumda geziyordu, tembel,hantal bir uyuşuklukla beni gafil avlamıştı. 

Doktorun yanından ayrılırken Leyla bana iyi olup olmadığımı sordu. Yüzümdeki gülümseme yeterli olacak ki sonrasında sustu ve hastanenin girişine geldiğimizde kardeşlerimi arayıp haber verdi. 

Onlar geldiğinde de Leyla onları gayet güzel idare etti. Kardeşlerim bir şeyler olduğunu tahmin edebiliyorlardı ancak öğrenemeyeceklerdi. 

Eve geldiğimizde Efe ile Güney salona geçti. Leyla benimle birlikte yukarıya çıktı ve ben duş alırken o da Devrim ve benim için kıyafet ayarladı. Duştan çıktığımda kendimi yenilenmiş gibi hissettim. Yalnızca midem açlıktan gurulduyordu ancak yine kusarım diye bir şey yemek istemedim. Yemeğimi Devrim ile birlikte yemek istiyordum.

Yeniden hastaneye döndüğümüzde Efe ile Güney, bizimkilere bakmak için kafeteryaya indi. Leyla ile ben koştura koştura jinekoloğun yanına gittik. 

Lütfen..lütfen hamile olayım diye geçirdim içimden. Dualar ettim. Bunun gerçekleşmesi için dualar ettim.

Ve sonra kapıyı açıp içeriye girdim.

*

Devrim odanın bu kadar kalabalık olmasına şaşırıyordu. Gamze'nin bütün ailesi buradaydı, yalnızca Efe, Güney ve Gamze ile Leyla yoktu. Onlar da eve kadar gitmişlerdi. Genç adam yüzünü buruşturarak canından çok sevdiği karısının iyi olmasını diledi. Kardeşlerinin onu koruyabilmesini diledi. Kendisi onu koruyamamıştı. Onu az kalsın kaybediyordu. Nasıl bu kadar aptal olabilmişti? Nasıl bu kadar dikkatsiz olabilmişti? 

Başına bunların gelebileceğini biliyordu, tahmin etmişti, bunun için de korumalar ayarlamıştı. Peki ne olmuştu? Dikkatsiz davranmış ve tuzağa düşürülmüştü. Eğer Gamze'nin kılına dahi zarar gelmiş olsa Devrim kafayı yerdi. Uyandığında onu görememek delirtmişti. Bir şey olduğunu, ailesinin ondan bunu sakladıklarını düşünmüştü. Gözleriyle görmeden inanmak istememişti, inanamıyordu. Kalbinde ağır bir sancı ile uyanmıştı. 

Uyuduğu bu süreç boyunca çok kötü kabuslar görmüştü. Hepsinde de Gamze defalarca kez ölüyor, defalarca kez onu bırakıp gidiyordu. Uyanır uyanmaz onu görmek, ona sarılmak, iyi olduğunu bilmek istemişti.

Onu gördüğü an ise, işte o zaman hayata yeniden döndüğünü hissetmişti. Nefes alırken ciğerleri yanmış, gözleri sulanmış, canı acımıştı. O anda vücudundaki ağrıları umursamamıştı. Yalnızca ona sarılmak ve varlığını özümsemek istemişti. 

Gamze ağlayarak kollarına koştuğunda kendini tamamen kaybetmişti. 

Devrim o anı hiç unutamıyordu. Ne ara bu hale gelmişlerdi? Nasıl böyle bağlanabilmişlerdi? Gamze nasıl da onun nefesi, eli kolu bir parçası olmuştu. Onun olmadığı bir yaşamı düşünmek bile istemiyordu. 

Eğer kendisi yerine Gamze vurulsaydı, Devrim kendini hiç affetmezdi. Eğer onun saçının teline dahi zarar gelseydi Devrim her şeyi yakardı. İşte o zaman hiçbir şey umurunda olmaz, önüne geleni yakıp geçerdi. Neyse ki ona bir şey olmamıştı. Eğer korumalar onlara yetişmeseydi olacakları düşünmek bile istemiyordu. 

Yüreğinde yepyeni bir acı baş göstermişti. Bu acı onu güçlendirmişti de. Hayatında artık bir kadın vardı ve o kadın onu her şeyden çok seviyordu. Devrim onsuz ne yapardı? Bütün farkındalığı ile artık ona bağlıydı. Görünmeyen ipler tarafından birbirlerine sıkı sıkıya düğüm atılmışlardı. 

Onsuz nasıl nefes alabilirdi?

"Devrim, canım, iyi misin? Ağrın falan var mı?" 

Ablası Armağan hemen yanı başında durmuş, yüzünde endişeyle karışık bir hüzünle kendisine bakıyordu. Onu da çok endişelendirmişlerdi. Devrim bir daha hayatı boyunca dikkatsiz olmayacaktı. 

"İyiyim," dedi gerçekten de iyi hissettiği için. Ölmemişti. Korktuğu gibi olmamıştı. Gamze'yi tek bırakmamıştı, onu ve ablasını kaybetmemişti. Evet yaralanmıştı ama iyiydi.

"Bu kadar kalabalık seni yoruyorsa dışarı çıkabiliriz," Gamze'nin kardeşi Demir ona anlayışla bakıyordu. 

"Sorun değil," dedi. Boğazı düğümlenmişti. Bu kadar insan onun için endişelenmişti. Onun iyi olması için gözünün içine bakıyorlardı. Sadece Gamze için burada değillerdi. Devrim'i de çok önemsiyorlardı. Bu düşünce genç adamın içini buruk bir mutlulukla doldurdu. İşte sevdiği kadın ona bunu da yapmıştı. Ona kocaman bir aile vermişti. 

Sahi o nerede kalmıştı? Özlemişti. Yanından bir an olsun ayrılsın istemiyordu. Onu özlüyordu, onun için endişeleniyordu. Bugünden sonra onu nasıl yanından ayırırdı? Gözünün önünden başka bir yere gitmesine nasıl izin verecekti? 

"Kendini daha iyi hissediyor musun? İstediğin bir şey var mı?" 

Devrim gülümsemeye çalıştı, biraz mahcup biraz çekingen bir gülüşle, "Yalnızca Gamze." dedi. Onun bu haline herkes gülümsedi. 

Mine, "Birazdan burada olurlar, yoldalar." dedi. 

Bir an önce gelmesini istiyordu. Yeniden yanına yatsın ve onu hiç bırakmasın istiyordu. 

"Gamze gerçekten çok korktu," diye söze giren Demir'e baktı. Demir kaşlarını çatmış düşünceli bir şekilde ona bakıyordu. "Gerçekten çok korktu." 

Devrim bunu biliyordu, en azından tahmin edebiliyordu.Onun o güzel yüreğinin nasıl korkuyla dolu olduğunu, hep gülen yüzünün acıyla gerildiğini biliyordu. O bunları yaşamayı hak etmemişti, nasıl hak etsindi? O bu dünyanın yalnızca güzel yönünü görmeyi hak ediyordu. Kötülüklerden uzak, mutlu bir yaşamı hak ediyordu. 

"Artık bunları konuşmayalım Demir." Efe'nin eşi Zeynep uyarır gibi Demir'e bakarken Devrim gözlerini kaçırdı. Onların da korktuğunu biliyordu. Ne yazık ki Devrim'in kendini savunacak bir yanı yoktu. Onlar ne derse, ne söylerlese Devrim hiçbir şey demeden dinlemek zorundaydı. Canlarından bir parça olan kadını koruyamamıştı. Onlar bir şey söylemese de Devrim yeterince kendini suçluyordu. 

"Su falan ister misin?" Ablası Armağan yine konuşmuştu. Onun ne kadar endişeli olduğunu biliyordu. Elini kıpırdattı, Armağan onun elini görünce hemen tuttu. Devrim parmaklarını sıkarak ablasının elini sıktı. 

Armağan da çok korkmuştu. Çok korkmuştu çünkü daha önce neler yaşandığını sadece o biliyordu. Anne babaları öldürülürken, Devrim küçücük yaşta ölüme terk edilirken Armağan alınıp götürülmüş, pis bir hayata mahkum edilmişti. Şimdi bir daha bu durumla karşı karşıya kalmak onu çok etkilemiş gibiydi. Gözleri acı doluydu. 

"İyi misin?" diye sordu.

Armağan gülümsemeye çalıştı. "İyiyim. İyiyim." 

Onun kendisi üzülmesin diye yalan söylediğini biliyordu. Odanın girişine yakın bir yerde duran arkadaşı Dinçer'e baktı. Devrim ablası için her şeyi yapabilirdi, onun acısını kendi acısı gibi taşıyabilirdi, onu iyileştirmeye çalışabilirdi ama Armağan'a yardımı dokunacak kişinin Dinçer olduğunu biliyordu. Gamze, Devrim'i nasıl usulca değiştirmiş, acılarının acısını azaltmışsa, Dinçer de ablasına iyi gelecekti. 

Dinçer de onun ne düşündüğünü anlıyormuş gibi başını usulca eğdi ve yanlarına gelip Armağan'a dışarı çıkmayı önerdi. Armağan'ın kardeşini bırakmaya hiç niyeti yokmuş gibi görünüyordu ama itiraz etmedi. 

Devrim, hastaneden taburcu olduktan sonra Dinçer'den rica edecekti. Onun ablasını da alıp yurtdışına gitmesini isteyecek, tedavisine orada devam etmesini söyleyecekti. Böylece hem güvende olmuş olurlar hem de mutlu olurlardı. Ablasının buna ihtiyacı vardı.

Onlar odadan çıkarlarken, Efe'nin eşi Zeynep topallayarak Devrim'in yanına geldi ve bir sandalye çekip oturdu. Devrim ona bakarken garip bir duygu hissediyordu. Zeynep kızıl saçlı, beyaz tenli çok güzel bir kadındı ve masallara ait bir yüzü vardı. Bütün aile onu çok seviyordu. Herkes adeta onun üzerine titriyordu. Sakin mizaçlı, akıllı ve o kadar masum görünüyordu ki. Efe onu çok seviyordu. Devrim şimdi o sevginin nasıl bir şey olduğunu biliyordu. Kendi sevdiği kadın da ne zaman şu odadan içeriye girecek diye bekliyordu.

"Yatmak sıkıcı biliyorum," Zeynep gülümseyerek onun halinden anlıyormuş gibi baktı. "Bir düzine ameliyat geçirdiğim için nasıl bir duygu olduğunu biliyorum. Ama iyileşeceksin."

Devrim ne söyleyeceğini bilemeyerek, "Teşekkür ederim." dedi. 

"İtiraf etmemiz gerekir ki hepimizi biraz korkuttun. Uyanmadığın saatler boyunca korkuyla bekledik. Gamze kendinde bile değildi, Efe'nin başına böyle bir şey gelse ne yaparım bilmiyorum, o yüzden kendine çok dikkat etmeni istiyorum Devrim. Gamze seni çok seviyor, sen de onu çok seviyorsun, o yüzden kendine çok dikkat etmeni istiyorum. Anlaştık mı?"

Devrim kendini uyarılmış sayıyordu. Ve bu uyarıyı asla gözardı etmeyecekti. Önce Gamze için kendisine dikkat edecekti. 

"Birlikte geçireceğimiz çok günler olacak," Zeynep şimdi de hınzır bir şekilde gülümsüyordu. "Sen tam olarak bir aile toplantısına denk gelmedin aslında. Bazen yazlık eve gider, hep birlikte birkaç gün orada kalırız. Sen ve Gamze de bizimle gelmelisiniz. At bineriz, deniz kenarında yürürüz."

Devrim, "Hava soğuk," demek zorunda hissetti kendisini. Gamze'yi bulmak için oraya gittiğinde onu yoldan çıkmış, hırçın bir atı sakinleştirmeye çalışırken görmüştü. Üstelik yağmur yağıyordu ve deyim yerindeyse insan üç metre ötesini göremiyordu. Böyle bir havada çiftlikte nasıl vakit geçirebilirlerdi ki?

"Ne olmuş?" Demir odanın köşesinden konuştu. "Yaz, kış hiç fark etmez. Hem neredeyse aylardır at binmiyorum. Özledim de. Sen bir ayaklan gidelim." 

Devrim başını hafifçe salladı. Gamze yokken kendini ailesinin yanında garip hissediyordu. 

Nerede kalmıştı? 

Boğazını temizleyerek, "Acaba..biriniz Gamze'yi arayabilir mi?" Dedi. Çok şey istemiş gibi görünmek istemiyordu. "Ben-"

Kapı açılıp içeriye Gamze'nin sesi dolunca rahatlayarak sustu. Başını hemen çevirdi ve ona doğru gelen güzeller güzeli karısını gördü. Üzerinde pembe incili bir kazak ile bol bir keten pantolon vardı. Saçlarını açık bırakmıştı. O kadar güzel ve genç görünüyordu ki. Ve gözleri ışıl ışıl bakıyordu. Yüzünde Devrim'in aşık olduğu bir gülümseme vardı. 

"Gamze.." diye seslendi, ancak o ailesine döndü. 

"Canlarım, bizi kocamla biraz yalnız bırakabilir misiniz? Bir eve gidip dinlenin, çocuklarınızı görün de gelin."

"Anladık kovuluyoruz," Demir ayaklanırken homurdandı ancak herkes onun şaka yaptığını biliyordu. 

Zeynep ve diğerleri de kalktılar. Aslı ile Mehmet, Devrim'e geçmiş olsun dileklerini sunduktan sonra ilk çıkan oldu. Ardından Zeynep ve Efe, sonra Demir ile Leyla, sonra da Mine ile Güney odadan çıktılar. Gamze'nin annesi ve babası daha önce geçmiş olsun demiş ve çocuklara bakmak için eve dönmüştü. 

Herkes nihayet çıktığında Gamze bir an için gözden kayboldu, sonrasında kapıyı kapattığını anladı. Elindeki çantayı koltukların üzerine bıraktı ve kendisine doğru gelmeye başladı. 

Devrim ona hasret kalmıştı. Ona susamıştı. Yüreği onu görmediği her saniye acıyla sıkışıyordu. Özlem onu kavuruyordu. Ona suya, havaya duyduğu ihtiyaç kadar ihtiyacı vardı. 

"Neredesin?" diye sordu. Sesi bir fısıltı gibi çıkmıştı. "Çok uzun sürdü."

Gamze hemen yanına geldi ve yatağa oturduktan sonra üzerine doğru eğilerek elini yüzüne koydu ve dudaklarını dudaklarına bastırdı. 

Devrim kendi dudaklarının kuruduğunu, nefesinin hiç de iyi bir durumda olmadığını biliyordu, ama Gamze bunu umursuyormuş gibi görünmüyordu. Genç adam da eliyle onu yakaladı ve hiçbir yere kaçmaması için sıkı sıkıya tuttu. Kolunu beline dolamış üzerinden kalkmasın istiyordu. 

Gamze geri çekilmek isteyince Devrim ona izin vermedi. Belindeki elini kaldırıp onun saçlarının arasına daldırdı ve yanağını okşayarak onu bir kez daha öptü. Ah onu öpmek. Onu bir daha öpemeyeceğinin ihtimali bile onu dehşete düşürmüştü. Kokusunu solumak için yüzünü saçlarının arasına gömerek uzun uzun duraksadı. 

"O kadar güzel kokuyorsun ki." 

"Senin şampuanınla yıkandım." Genç kadın fısıltıyla karışık boğuk bir sesle söylemişti bunu. 

Devrim onun saçlarından kendi şampuanının kokusunu alıyordu elbette, ama onun kendine has kokusunu da alabiliyordu. Ve Devrim o kokuya bayılıyordu. 

"Seni özledim," diye mırıldandı Devrim. Yüreği bu cümleyi söylerken ezilmişti. Onu gördüğü, onun kokusunu duyduğu anda özleminin ne kadar derin olduğunu yeni anlamıştı sanki. 

Gamze dolu dolu gözlerle gözlerinin içine bakmak için geri çekildi. Onun narin elleri kendi yüzünü severken Devrim bu hayatta ölüm kadar korkunç bir gerçeğin daha farkına vardı. İnsan sevdiği olmadan yaşayamazdı, asla tam olamazdı. Evet belki hayat devam ederdi ama insan asla bir daha eskisi gibi olamazdı. 

"Ben de seni özledim yakışıklı. Seni bir an önce evimize götürmek istiyorum. Az önce doktorla konuştum. Birkaç gün daha burada kalacağız ama sonra gideceğiz buradan. Ben sana çok güzel bakacağım." 

Güzel gözlerinden birkaç damla yaş süzülüp yanaklarından aşağıya inerken, gözlerinde aksi bir şekilde sevinç vardı. 

"Neden ağlıyorsun?" diye sordu Devrim. "Kötü bir şey yok değil mi? Yoksa iyi değil misin?" 

"İyiyim, iyiyim." Perisi küçük bir kahkaha attı ve biraz daha eğilerek yüzlerini hizaladı. Dudaklarını önce dudaklarına, sonra yanağına, sonra da göz kapaklarına değdirdi. Geçtiği her yeri müthiş bir sevgiyle okşuyor, sıcaklığını bırakıyordu. O kendisini severken Devrim memnuniyetle gözlerini kapattı ve onun tarafından sevilmenin tadını çıkardı. Gamze dudaklarını bir kez daha dudaklarına bastırdı. 

Devrim'in yüzü onun tuzlu gözyaşları ile ıslanmıştı. 

"Gamze, ne oluyor?" 

Onun yüzüne bakmasını sağladı. 

Genç kadın hem gülümsüyor hem de ağlıyordu. "Çok güzel bir haber aldım." 

Kalp atışlarının hızlandığını hisseden genç adam, "Ne haberi?" diye sordu. 

"Duymaya hazır mısın?" Perisi onu yokluyordu. 

Devrim şu durumda kalbinin daha fazlı hızlanmasının nasıl bir duruma sebebiyet vereceğini bilmiyordu. "Gamze.." dedi uyarır gibi. 

Perisi eğildi onun çenesinden bir öpücük çaldı. Onun öpücüklerini çok seviyordu ama aldığı güzel haberi de öğrenmek istiyordu. "Ne haberi aldın? Söyle." Bir yandan da onun nasıl bir haber alabileceğini düşünüyordu. İşle ilgili miydi? Neyle ilgili olabilirdi ki? 

"Bunu sana söylemeyi ne kadar çok istesem de, sanırım o söylese daha iyi olacak."

Genç adamın kafası karışmıştı. O kimdi?

Perisi birden elini yakaladı ve dudaklarına götürüp avuçlarından öptü. Sonra Devrim'in elini usulca aşağıya, karnına doğru indirdi. Parmaklarını açmasını sağlayarak elinin ayasını karnının üzerine bastırdı. Pembe, incili kazağı Devrim'in elinin baskısıyla Gamze'nin göbeğine yapıştı. Devrim'in elini tutan Gamze'nin elleri tir tir titriyordu. 

Devrim'in bakışları Gamze'nin elini bastırdığı yere kaydı. İlk birkaç saniye hiçbir şey anlamadı. Sonra görüntüler, ihtimaller ışık hızıyla çıkageldi. Duygular, hisler, korkular, sevinç baş gösterdi. Göğüs kafesi müthiş bir hızla boşaldı. Gamze'nin titreyen elinin altında kendi eli de titremeye başladı.

Birkaç saniye yalnızca ellerinin birleştiği yere baktı. Gözleri buğulanıyordu, görünüşü bulanıklaşıyordu. Sonra gözlerini kaldırdı ve Gamze'nin gözlerine baktı. Eşi, canı, sevgilisi şimdi gözyaşlarını durduramıyordu. Oysa yüzünde mutlak bir sevinç vardı. 

İdrak...bunu idrak edebilmek ilk başta zor geldi, sonrasında kendi boğuk, sevinç dolu sesinin, "Bu gerçek mi?" dediğini duydu. Bu sesi kendisi mi çıkarmıştı? Nasıl konuşmuştu? Bunu nasıl yapabilmişti? Bütün duyguları kalbine şiddetle baskı yaparken nefes alabiliyor olmasına bile şaşırıyordu. 

Gamze de konuşamıyordu. Yalnızca ağlayarak başını onaylar bir biçimde salladı. 

Devrim kalkıp ona bakmak istiyordu. Doğrulmak için harekete geçtiğinde, Gamze endişelenerek elini tutmayı bıraktı ve ayağa kalktı. 

"Devrim lütfen kalkma, bak bir şey olacak-"

Ancak genç adam onu dinlemeden doğrularak oturur pozisyonuna geldi, sonrasında onu elinden tutup yatağın üzerine çekti. Gamze yanına oturduğunda onun yüzüne dokundu. "Bu gerçek mi?" diye sordu bir kez daha. 

Yani baba mı olacaktı? Nasıl? O nasıl baba olunur bilmiyordu ki. Ama bu kalbinde hissettiği coşkunun yanında küçücük bir endişe olarak kalıyordu. 

"Gerçek..gerçek..bebeğimiz olacak Devrim Kuzgun. Ben feleğin çemberinden geçmiş bir anne, sense çılgın bir kadın tarafından delice bir aşkla sevilen bir baba olacaksın."  

Şimdi o söyleyince gerçek gibi gelmişti. Kendi gözlerinin de dolduğunu hissedebiliyordu. Boğazı düğüm düğüm olmuştu. 

Gamze ona yaklaşarak elini tuttu. Gözlerindeki mutluluk bu dünyada ölümden dönmeye değerdi. "Sevindin mi?" 

Sevinmek mi? Yeniden doğmuş gibi hissediyordu. Bütün dünya onunmuş gibi de hissediyordu. Ya da yüreği hafiflemiş ama sonra havalara uçmuş gibi hissediyordu. Korku da hissediyordu, heyecan da. Panik de hissediyordu, mutluluk da. O kadar karışık duygular hissediyordu ki. 

Başını güçlükle sallayabildi. Bir bebek. Bir bebekleri olacaktı. Perisinden bir parça, kendisinden bir parça bu dünyaya gözlerini açacak, ona baba, Perisine ise anne diyecekti. Bu mucize değil de neydi? 

"Bir şeyler söyle," Gamze şimdi dudaklarını genç adamın gözyaşlarının üzerinde gezdiriyordu. Biraz daha kendisine sokuldu. Devrim mutluluk tarafından bin kez çarpılmış gibi hissediyordu. Bir insan bu duyguyu nasıl açıklayabilirdi? 

"Seni.." Duyguları ona ağır geldi. 'Seviyorum' bile diyemedi, Gamze'yi iki koluyla belinden yakaladı ve sıkıca kendine çekip ona sarıldı. Yüzünü onun saçlarının arasına gömerek gözlerini kapattı. Yüreğini sarsan bir hıçkırığın boğazından kopmak üzere olduğunu hissediyordu. 

Bir ailesi olmadan büyümüştü, babasını en ihtiyacı olduğu dönemlerde kaybetmişti. Bir babanın eksikliğiyle büyümüştü. Onun sevgisi olmadan hayatını buraya kadar getirmişti. Ve hiç ummadığı bir şey olmuş ve hayatına bir kadın girmişti. Ve şimdi o kadın kendisine baba olacağını söylüyordu. 

Göğsü sessiz hıçkırıklarla sarsılırken, Gamze onu incitmeden sarmalamış ağlıyordu. Elleri omuzlarında, saçlarında geziniyordu. Devrim onun varlığıyla kendinden geçerken, şimdi yeni, küçücük bir varlık hayatlarına giriyordu. Acaba kız mı olacaktı, erkek mi? Ama ne fark ederdi? İkisine ait olacaktı. Devrim'in kalbinden bir parça da o koparacaktı, genç adam dörde üçe bölünecekti. 

"Seni seviyorum," diyen Perisinin sesini duydu. Kulağa çok güzel bir müzik gibi geliyordu. Ayrıca kalbini de sıcacık ediyordu bu iki kelime. Onun ağzından çıkan her kelime öyleydi ama bu cümle çok başkaydı. "Seni çok seviyorum Devrim Kuzgun ve hazır olsan iyi olur, yakında seni en az benim kadar seven birisi daha olacak. Ona küçük, minyatür Gamze de diyebiliriz. Erkek kız fark etmez, kesinlikle benim sevgimi taşıyacak. O yüzden sevgiyle boğulmaya hazır ol."

Devrim gülümsedi. Öyle bir gülümsedi ki, yanakları acıyordu. Onun saçlarını öptükten sonra gözlerine bakabilecek kadar geri çekildi. Boğuk bir sesle, "Peki sen hazırlıklı mısın?" diye sordu ona. "Seni en az benim kadar sevecek birisinin varlığına hazırlıklı mısın Peri?" 

Gamze haylaz bir şekilde sırıttı. "Deli misin? Sırf senden birer parça olacaklar diye en az dört tane çocuk istiyorum ona göre." Sırıtışı genişledi. "Aslında daha fazla da olabilir, biliyorsun ben ilgi delisiyim ve-" 

Devrim uzanıp onu öpünce Gamze sustu. Genç adam hiçbir şeyi, ne zamanı, ne o anı, ne etrafında akıp giden dünyayı umursamadan onu uzun uzun öptü. Kalbinden gelip de dilinden dökülemeyen bütün duygularını öpücüğüne katarak onu öptü. Gamze onu anlıyordu, gözleri yeniden yaşlarla dolmuştu. Bütün varlığıyla Devrim'e tutunuyordu. Birbirlerini hiç bırakmak istemeyerek sarıp doyasıya öpüşürlerken birden odanın kapısı sertçe açıldı. 

Efe'nin gür, neredeyse homurdanan sesi duyulduğunda nefes nefese ayrıldılar. 

"Gamze!" 

Efe içeriye girince ikisini samimi bir durumda gördü, ardından kısa bir, "Pardon," dedi. Sonra da yüzüne müthiş bir gülümseme yayıldı. Bakışları Gamze'ye kaydı. "Doğru mu duydum? Dayı mı oluyorum?" 

Gamze, Devrim'in alnından öperek ayağa kalktı ve Efe'nin kollarının arasına koştu. "Evet! Evet! Evet!" 

Efe onu yarıyolda yakaladı ve ayaklarını yerden keserek ikizine sıkı sıkı sarıldı. "Dünya! Kılıçlarınızı kuşanın! Bu kadın çılgın çocuklar doğuracak, kendinizi korumaya alsanız iyi olur." Gamze ona sıkıca sarılırken o da bağırıyordu. "Eyvah! Eyvah!"

Odadan içeriye giren herkes Devrim'i tebrik etti. Devrim kibarca teşekkür ederken hala bütün bunlara inanamayarak Perisini izliyordu. Güzelliği şimdi daha da güzelleşecekti. Bir bebekleri olacaktı. 

"Sen Gamze'yi bundan sonra gör," diyen Güney'e baktı. Kardeşi büyük bir sevgiyle ablasını izliyordu. "Annelik ona çok yakışacak."

Devrim bundan bir an bile şüphe etmemişti. 

Perisinin kalbi hepsini sevebilecek, kucaklayabilecek kadar genişti. Ve Devrim ona istediği gibi birçok bebek verecekti. Çünkü minyatür Gamzeler fikrini o kadar çok sevmişti, kalbi aşkla büyümüş, adeta kendinden geçmişti. 

Bütün aile Gamze ve kendisini tebrik ederken Devrim yeniden hayata döndüğü için Allah'a şükretti. Ve sonra Gamze gelip yeniden yanına oturunca onu yanına ağrısı olmayan kolunu onun omuzuna attı. Göğsüne bastırdı. O her ne kadar canı yanar diye temkinle yaklaşsa da Devrim onu sıkıca çekerek temkinini kırıyordu. Onu göğsüne yasladı, saçlarının kokusunu içine çekti. Bu narin vücudunda bir insan taşıyordu. 

Bir ara Devrim'i tuvalete kadar götürdü, ona yardım etti. Sonra yatağa geri döndüler. Akşam yemeğinde yalnızca bir kase çorba içmişti, yine de acıkmamıştı. 

Gamze'nin kardeşleri Gamze'ye takılır, onun nasıl bir anne olacağını uzun uzun tartışırken Devrim sessiz kaldı. Arada güzel karısı kucağında celalleniyor, kardeşlerine laf yetiştirmeye çalışıyordu. Onun bu heyecanlı, hevesli hallerini izlemek mutlak bir huzur sağlıyordu. 

Gamze'yi köşeye sıkıştıracak, onu kızdıracak yorumlar yapıyorlardı, hepsi de sevgi doluydu, Devrim bunun farkındaydı ama Gamze kızıyor, kahkaha atıyor, onlarla tartışıyordu.Kardeşleri arada bir Devrim'e fikrini soruyorlar, Gamze gibi bir cadıya nasıl tahammül ettiklerini merak ettiklerini söylüyorlardı. 

Devrim cevabını Gamze'nin alnına bir öpücük kondurduktan sonra veriyordu. "Onu her haliyle seviyorum."

Sonra Gamze'nin bir kedi gibi mayışmasını keyifle izliyordu. Eğer odada kardeşleri ve kızlar olmasa onun kendisini öpmek için o tatlı dudaklarını uzatacağını biliyordu. 

Gece yarısına kadar keyifli sohbet devam ederken Gamze nihayet tartışmaktan bitap düşmüş, kollarının arasında uyuyakalmıştı. Demir yardım ederek yatağı ikisinin de uyuyabileceği bir boyuta ayarladı ve bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sordu. 

Devrim ona teşekkür etti. Herkes iyi geceler dilemeden önce gelip Gamze'yi tek tek öptü, Devrim'e minnetle gülümsedi ve odayı terk etti. Onlar gidince genç adam sevdiği kadına sımsıkı sarıldı ve gözlerini kapamadan önce onun alnından bir kez daha öptü. Ona sarılırken bebeklerine de sarıldığını hayal ediyordu ve dünya üzerinde bundan daha güzel bir mutluluğun olmadığını kalbinin en derinlerinde biliyordu. 

Hayat size önce bir aşk, sonra bir mucize sunarken sizin minnettar olmamanız imkansızdı. Genç adamın kalbi minnetle genişlerken, yüzü de mutlu bir gülümsemeyle aydınlanmıştı. Kollarının arasındaki kadın uyandığında yanında olacaktı. İşte bütün sabahlar bu yüzden anlamlıydı. 

Ve bütün geceler de onu kollarına almak için vardı. 

Hayat mucizelerle doluydu. Ve o mucizelerin en güzeli ona sımsıkı sarılmış uyuyordu. 

Daha yeni Daha eski

İletişim Formu