Peri ve Kuzgun 57. Bölüm



Bölüm 57 : Kıskanç

Akşam olduğunda yeniden yağmur başlamıştı. Bu kış çok sert geçiyordu ancak yine de bununla bir sorunum yoktu. Şu an kocamın kollarının arasında uzanmış, onun sıcacık varlığından keyif alıyorken herhangi bir şeyden şikayet etmem imkansızdı. Bir kedi gibi kucağına konuşlanmış, o saçlarımı yanağımı ellerimi sevdikçe kendimden geçerek mırıldanıyordum. 

Şöminede odunlar yanarken ses çıkarıyor, ışıklarını yakmadığımız salonun duvarlarında alevlerin gölgesi dolanıyordu. Üzerimde bir battaniye vardı. Aslında buna gerek olmadığını söylemiştim çünkü içerisi çok sıcaktı ama yine de Devrim hasta olmamı istemediğini söyleyerek koltuğa uzanmış ve beni kucağına çekerek üzerime de battaniye örtmüştü. 

Mutluydum. 

O kadar mutluydum ki bu anların bir rüya olmasından korkuyordum. Gerçekliğini hissettikçe şaşırıyordum. Dün geceden beri tamamiyle onundum. İlk sevişmemizden sonra sabah kollarında uyandığımda dünyada benden daha mutlu bir kadının olmadığını düşünmüştüm. Onu sımsıkı sarmış, bütün uzuvlarımla ona dolanmış ve onun sıcaklığında kendimi kaybetmiştim. Nasıl kaybetmezdim ki? İşte şimdi yeni evlenen arkadaşlarıma düğün gecesinden hemen sonra neden birkaç gün boyunca ulaşamadığımı anlamıştım. 

Bir eşle böyle mahrem bir şeyi paylaşmak o kadar güzel bir şeydi ki ben de bir süre onun yamacından ayrılmak istemiyordum. Telefonumu bir köşeye atmış, varlığını dahi unutmuştum. Devrim'in de benim gibi yaptığını biliyordum. Dün gece ve bu sabah onun daha önce hiç görmediğim bir yanını görmüştüm. Arzulu, tutkulu yanını. Açıkçası onun kendini bu kadar kolay açacağını düşünmemiştim. Her ilişkimizde, hatta ilk ilişkimizde bile bir parça çekingenlik yaşayacağını düşünmüştüm. Ama sonra onun bana dokunduğu anda bütün tabularından kurtulduğunu gözlerinin içine bakarak görmüştüm. 

Ben nasıl ona dokunmaya, onunla bütünleşmeye ihtiyaç duyuyorsam o da benim için aynı şeyleri hissediyordu. Onun tarafından arzulanmak o kadar müthiş bir duyguydu ki mutluluktan içim içime sığmıyordu. 

Üç kere sevişmiştik ve bir yenisi için çoktan hazırdım ancak o benim canımın acıyabileceğini söylüyordu. Ona dokunduğum, ona sokulduğum an yeni bir sevişmeye daha hazır olduğunu hissediyordum ama benim iyiliğim için atakta bulunmuyordu. 

Beni düşünmesini istemiyordum, benimle sevişmesini istiyordum. Ancak birkaç girişimde bulunup ellerimi kazağının altından karın kaslarına değdirdiğimde nazikçe ellerimi tutup uzaklaştırmış ve öpmüştü. İtiraf etmem gerekir ise beni reddettiği için hayal kırıklığı yaşamıştım. O da bunu gözlerimde görmüş olmalı ki beni kendisine çekip dakikalarca öpmüştü. Ayrıldığımızda nefes nefese boynuna sokulmuş ve dakikalarca nefesimin düzene girmesini beklemiştim. Saçlarımı öperken kulağıma fısıldamış ve canımın yanmasını istemediğini söylemişti. 

Bu kadar düşünceli olmak da neyin nesiydi? 

Canı yanacak olan bendim ki hafif bir yanma dışında hiçbir acı da hissetmiyordum. Bunu ona nasıl söyleyebilirdim? 

Şimdi akşamın bu saatinde kucağında kıvrılmış ateşte yanan odunların çıtırtılarını, dışarıdaki yağmurun ve rüzgarın sesini dinlerken deli gibi azgın hissediyordum. 

Sabah duş alıp kahvaltı yaptıktan sonra onunla yürüyüş yapmıştık. Doğal olarak ata binememiştik ama ormanda birlikte yaptığımız yürüyüş çok iyi gelmişti. Yürüyüş için hazırlanırken eldivenlerimi bile o giydirmişti. Beremi saçlarıma geçirmiş, kulaklarımı kapatmış ve atkıyı güzelce boynuma dolamıştı. Bana öyle özenli davranıyordu ki için için eriyordum. Onu hak etmek için ne yapmıştım?

O eldivenlerimi giydirirken genç bir kız gibi kıkırdayıp durmuştum. Dudaklarıma soğuktan kurumasınlar diye nemlendirici sürdükten hemen sonra beni öpmüş ve nemlendiricinin hepsini somurmuştu. Beklenmedik öpücüğü yüzünden o kadar şaşırmış ve sersemlemiştim ki nemlendiriciyi yeniden dudaklarıma götürürken kapağını açmayı unutmuştum. 

Benim bu halimi tatlı bulmuş olacak ki bana yeni bir gülümseme sunmuş ve olabildiğince geniş bir şekilde sırıtmıştı. Ah! Bu yeni gülümsemelere alışamıyordum. En azından alıştıra alıştıra bana sunmasını söylesem acaba ne derdi? O güldüğü zaman bütün dünyamın tepetaklak olduğunu nereden bilebilirdi? 

Bana bir kez daha gülümsesin diye pusuda bekler olmuştum. Ki çok da bekletmiyordu, görünen o ki benim sakarlıklarım onun gülümsemesi için yeterliydi. Heyecanlanıp saçmalamaya başladığımda beni kendine çekiyor ve dudağımın köşesinde tatlı, yumuşacık bir öpücük konduruyordu. 

Onunla seviştiğimiz o üç ayrı anıyı düşündükçe kızaran yanaklarıma bakıyor ve sanki aklımdan ne geçtiğini anlıyormuş gibi yoğun bakışlarıyla elimi ayağımı birbirine dolaştırıyordu. Bu yaptığı haksızlıktı. Onun güzel dişleri göründüğünde başımın bu kadar dönüyor olması haksızlıktı.  

Galiba çok fena kapılmıştım. 

Ona gerçekten de çok fena kapılmıştım. 

Evlenmeden önce aramızda olan gerginlik artık yoktu. Kendimi yanındayken hep diken üzerindeymiş gibi hissetmiyordum artık. Bu his kötü değildi sadece onun çok gergin olduğunu hissedebildiğimden ben de geriliyor ve ne yapacağımı bilemiyordum. O gerginliğin cinsel yakınlıkla ortadan kalkacağını kim bilebilirdi? 

Belki de bunu ona sormam gerekiyordu. 

Beni öyle sıkı kucaklamıştı ki kaçacak hiçbir yerim yoktu, ancak yine de ona doğru dönmeyi başararak çenesinin altından yüzüne baktım. 

"Devrim?" diye fısıldadım. 

"Peri," diye cevap verdi. 

Bana böyle seslenmesi beni büyülüyordu, bir Peri kadar ışıltılı, mükemmel olduğumu düşünüyordu. Onun zihninde, kalbinde ben öyle bir yerdeydim ki bu, bir kadın için mükemmellikte gelinebilecek en son noktaydı. 

Mutlu bir şekilde iç çektim. Ona biraz daha sokularak işveli bir sesle, "Beni şaşırtıyorsun," diye mırıldandım. 

Tek kaşını kaldırarak bana baktığında ve dudakları muzip bir gülümsemeyle kıvrıldığında ortaya çıkan manzaraya bakakaldım. "Nasıl?" 

"Biz evlenmeden önce...yanımda güçlükle duruyor gibiydin, bilemiyorum...birbirimize karşı ne kadar özlem duyarsak duyalım hep bir adım uzaktaydın. Şimdi o uzaklığın gittiğini görmek beni çok mutlu ediyor sadece." 

"Hım," diye mırıldandı ve kollarını oynatarak beni belimden kavrayıp biraz daha yukarıya kaldırdı. Yüzlerimiz hizalanınca yutkunmak zorunda kaldım. "Sebebini bilmek ister misin Peri?" diye fısıldadı dudaklarıma doğru. Aman Allah'ım, benimle flört etmeye de başlamıştı. Bütün bunları birden kaldırabilecek kadar güçlü bir kalbim var mıydı? 

"Hı-hım," diye onayladım başımı sallayarak. Sebebini bilmek istiyordum. 

"Yanındayken sürekli gergindim çünkü...bir ilişki nasıl yaşanır bilmiyordum. Yani aramızdaki şeyi nasıl yaşayacağımızı, nasıl davranacağımı, eğer sana  dokunursam bunun doğru olup olmadığını, bunun gibi birçok şeyi bilmiyordum. Vereceğin tepkileri de kestirmek güçtü çünkü iç güdülerime yönelip öyle davransaydım belki sen bunu yanlış bulabilirdin."

Aman Allah'ım. Bu adam gerçek miydi? 

"Peki şimdi ne değişti?" diye fısıldadım. 

Burnunu burnuma sürttü. "Artık sana istediğim gibi dokunabilirim..sanırım." 

Kafam karışmıştı. "Sanırım mı? Bana istediğin zaman dokunabilirsin, hatta şu an azıcık dokunsan hiç sorun olmaz." Ona sataşarak kollarımı boynuna doladım ve dudaklarımızı birbirine değdirip hafifçe sürtündüm. Derin bir nefes aldı ve elleri belimi daha da sıkı kavradı. "Demek artık bana dokunabildiğin için gergin değilsin öyle mi?" 

"Evet...sen benim karımsın artık..ve ben..biriyle evlenmenin anlamını biliyorum." 

"Neymiş o?" diye sormaktan alamadım kendimi. Çünkü onun kendince yüklediği anlamlar o kadar şahaneydi ki, yüreğinin ve aklının oluşturduğu bu düşüncelere imrenmeden edemiyordum. Bu adamı klonlamam lazımdı. Mümkün olduğunca çok çocuk yapmalıydık. Gelecek neslin kızları kollarımın arasında tuttuğum gibi bir adamı hak ediyorlardı. Onların  da en az benim kadar şanslı olmalarını diliyordum. Ben bir hazine bulmuştum. Onu açtıkça içinden bambaşka hazineler çıkıyordu. 

"Evlendiğin kişiyle aranda hiçbir uzaklık olmamalıdır...yani annemle babamı hatırlıyorum Peri. Onlar iki ayrı kişi değildiler...onlar bir bütündüler. Birlikte karar verir birlikte hareket ederlerdi. Birbirlerine görünmez bir iple bağlı gibiydiler. Çoğu zaman onları dip  dibe sohbet ederken bulurdum. Birlikte çay içerlerken çok mutlu görünürlerdi. Babam bir şeyler anlatırdı ve annem de dinlerdi. Çayı bittiği zaman babam istemeden hemen bardağı yenilerdi. İkisi arasında öyle bir uyum vardı ki şaşırırdım. Annemi babamsız, babamı da annemsiz hatırlamak zordur. İkisi de birbirinden parçalar taşır. Seninle ben, annemle babam gibi olalım istiyorum." 

O kadar güzel konuşuyordu ki dalıp gitmiştim. Dudaklarını, gözlerini derin bakışlarını iç çekerek izliyordum. Bu adam benim mi diye düşünmekten alamıyordum kendimi. 

Çektiğim, çektiğimiz acıları düşünüyordum. Çoğunda kalbimin bedenimden sökülüp alındığını hissetmiştim ama yine de bir şekilde dayanmıştım. O gelene kadar kendimi güç bela ayakta tutmuştum. Aşk böyle bir şeydi işte. Gerçekten acı çekmemişseniz ona aşk demenizin bir anlamı yoktu. Ben çok acı çekmiştim. Onun yokluğuyla geçen iki ayın nasıl da zehir gibi olduğunu hatırlayınca ürperdim ve ona daha çok sokuldum. 

Çakal'ın zamanında ona çektirdiği kartlardan dolayı mutluydum. O kartlardan birinin bana ait olduğunu bilmek de beni mutluluktan delirtiyordu. 

Bu adam bana aitti. 

Dudaklarını alnıma bastırınca gözlerim kendiliğinden kapandı. "O kadar güzel bir his ki," diye fısıldadım. 

"Evet." 

 Ellerinden biri karnımın üzerinden çekti ve çeneme koydu. Hafifçe tutup yüzüne doğru kaldırınca gözlerim kendiliğinden açılıverdi. Aman Allah'ım! Bakışları içimi delip geçer gibiydi, yoğun, çarpıcı, etkili. Derin bir nefes almam gerekti. 

Dudaklarını burnumun ucuna bastırdı sonrasında gülümsedi. Kahretsin, bu gülümseme beni her zaman sersemletiyordu. Biraz doğrularak ona daha fazla yaklaştım. Gözleri koyu bir hal aldı ve bedenim titremeye başladı. 

"Devrim," diye sızlandım burnumu burnuna sürterken. 

Eli hala çenemdeydi. Onu sıkı sıkı kavrayarak yüzümü yüzüne çekti ve ben nefesimi tuttuğumda dudaklarını ağzımın köşesine bastırdı. Hım. Mükemmel bir histi. Sonra çenemi hafifçe oynatarak boynumu açığa çıkardı, dudakları oraya doğru yöneldi. 

Artık onunla bir bütün olmanın nasıl bir his olduğunu bildiğim için beklenti çok yoğundu. Karnımda oluşmaya başlayan sancı dayanılmazdı. Sıcak dudakları boynuma sokuldu ve kokumu içine çektiğini hissettim. Beni koklamaya bayılıyordu. Fırsatını bulduğu her anda yüzünü boynuma gömüyor ve uzun uzun kokluyordu. Saçlarımı da çok seviyordu. Sırf o seviyor diye çoğu zaman açık bırakıyordum. Dün gece yatağa uzandığımızda saçlarımdan bir tutam alıp burnuna götürmüş öyle uyumuştu. 

Beni çok üstün bir sevgiyle seviyordu. Daha öncesini hiç görmemiştim. Ben ki erkek kardeşlerimin eşlerini delice bir sevgiyle sevdiklerine şahit olmuştum. Onlar kadar hiçbir erkeğin bir kadına bu kadar değer vermeyeceğini düşünürdüm ama Devrim onları bile geride bırakmıştı. Bunu anlatmanın imkanı yoktu. Bana dokunuşunda, beni öpüşünde, gözlerimin içine bakışında bile muhteşem bir özen vardı. Önceliği bendim. Her zaman ben. 

"Sen adamı çıldırtırsın," diye fısıldadım hissettiklerim yüzünden birazdan alev alacak durumdaydım. 

Kollarımı boynuna doladım ve ona sarıldım. Ellerimi saçlarının arasına soktum, yumuşacık buklelerin arasında kayıp giden parmaklarımı kıskandım. Ellerinin aramıza girip kazağımın önündeki düğmelere uzandığını hissettim. Gecelik giyemeyeceğim kadar hava soğuktu o yüzden üzerime bir kazak giymiştim. Dört düğmenin ikisi de açıktı, ancak onun parmakları kalan iki düğmeyi de açmaya başlayınca ellerimden birini saçlarından çektim ve hemen aramıza, hareket eden elinin üzerine koydum. 

Yüzünü boynumdan kaldırdı ve bana yoğun bakışlarla baktı. Heyecanlanmıştı. Aşıktı...kendinden geçmişti. 

"Durmak istemiyorum," diye fısıldadım gözlerinin içine yakından bakarken. 

Alnını alnıma yasladı. Dudakları dudaklarıma değiyordu. Konuşurken tatlı bir sürtünme oldu. "Emin misin Peri?" 

Gayet emin olduğumu göremiyor muydu? Ona cevabımı ellerimi kazağının altına sokarak verdim. Sıcacık tenine dokunduğumda derin bir nefes aldı ve hemen sonra dudaklarımız birleşmişti. 

Hım. Mükemmeldi. Parmaklarım sıkı karın kaslarında gezinirken o da kalan düğmeleri açtı ve hemen sonrasında birbirine delicesine yumulmuş dudaklarımızı ayırdı. Sakallarını yanaklarıma sürterek derin derin nefesler aldı. Soluklarımız o kadar sıktı ki, gülümsedim. Yanağımı öptüğünde titredim. Öpücükleri haşindi, yumuşak kesinlikle değil. Sert ama tatlı bir baskıyla tenimi arşınlayarak kazağımın açılan yakasına geldi. Çenemi yukarı kaldırıp onu göğsüme yasladım. 

Ellerim karnından çekildi ve saçlarını kavradı. 

Koltukta öyle bir şekle büründük ki hareket etmemiz imkansızdı. O yüzden birden doğrulup beni dudaklarından mahrum bıraktığında itiraz ederek inledim, ancak o beni belimden kaldırıp koltuğa uzanmamı sağladı. 

Nabzım gittikçe hızlanıyordu. 

Bacaklarımın arasında dizlerinin üzerine çökmüş bir şekilde duruyordu. Göğsü aldığı sık nefeslerle inip kalkıyordu, saçları benim yüzümden darmadağınık olmuştu. Dudakları...ah o dudakları öpücüğümüz yüzünden kızarmıştı. Bakışları...bakışları beni yiyip bitiriyordu. 

"Buraya gel," dedim dayanamayarak. Ona ihtiyacım vardı. 

Eğildi ve üzerime uzanacağını düşünerek mutlulukla havalara uçmuştum ki o kazağımın ucunu kavradı ve üzerimden çekip çıkardı. Şimdi karşısında siyah bir sütyen ile kalakalmıştım. Kollarını uzattı ve başımı hafifçe kaldırdı. Saçlarımı eliyle nazikçe kavrayarak başımın ve sırtımın altından çekti. 

"O kadar güzelsin ki," diye fısıldarken imrenerek beni izliyordu. 

Evet evet bunu hep ondan duyuyordum. Ellerimi bir kez daha uzattığımda uzanıp ellerime öpücük kondurdu ve kendi kazağını da kollarını ensesine götürüp tek bir harekette çıkardı. O kadar seksi bir hareketti ki ağzımın suyu aktı. Eşofmanın ipini tutup onu kendime çekmek istiyordum. Bacağımı bükerek kalçasına doladım ve onu üzerime düşmeye zorladım. 

"Peri," diye fısıldadı ve elleri kalçama dokundu. Ayağımdakini çekip çıkarırkenn bacaklarım titriyordu. 

Şimdi külotum ve sütyenimle kalmıştım, eğer biraz daha üzerime uzanmazsa ben kalkıp onu kendime çekecektim. 

Ki buna gerek kalmadı dikkatlice bacaklarımın arasına uzanıp doğrudan dudaklarımı öpünce mutlu bir mırıltıyla onu kollarım ve bacaklarımla sıkı sıkı sardım. Dili dudaklarımın arasında belirince ağzımı açtım ve onu karşıladım. Dillerimiz buluşunca ağzımdan kaçan inlemeye karşı koyamadım. 

Bu adamla şimdiden geçireceğim günleri düşündükçe heyecandan bayılacak gibi oluyordum.

🎀

Devrim onun üzerine uzanmış, ağırlığı ile onu kaplamışken kendini saran kolların ve bacakların etkisiyle kendisinden geçmek üzereydi. O kadar muhteşem bir kadındı ki. Kokusu baş döndürücüydü, teni inanılmaz yumuşak ve tatlıydı. Peri'si ona bütünüyle çoktan sahip olmuştu ve Devrim onun müptelası haline gelmişti. 

Onu öpmediği bir zamanı düşünemiyordu sanki. Ona dokunmadığı, onu kollarının arasında hissetmediği bir zamanı düşünemiyordu. O orada, kollarının arasından birkaç metre ötede dururken Devrim'in yapmayı istediği şey onu kollarının arasına almaktı. 

O anda konuştukları her ne ise ona pek aldırış da edemiyordu. Yalnızca onun varlığına ihtiyaç duyuyordu ve onu hissetmek istiyordu. 

Çıldırtıcı tatlı dudaklarını bıraktığında Gamze'nin yüzüne baktı ve onun kendinden geçmiş bir şekilde gülümsediğini gördü. Güzel dişleri görünüyordu. Ağzını bir kez daha öptükten sonra kapalı gözlerine de birer öpücük kondurdu. 

Varlığına şükrediyordu.

Onun bu muhteşem varlığına şükrediyordu. 

Dudaklarını sürüyerek boynunun kıvrımına geldi, onu öpmeyi, kokusunu içine çekmeyi çok seviyordu. Bunu yaptığında onu kendine ait kılıyordu ve bu mükemmel bir histi. 

Perisi yaz günü açan papatyalar gibiydi. Saf, kendine has bir yabanilik taşıyan ama kesinlikle tatlı bir yabanilikti bu, tek başına bir bütün olan bir papatyaydı. Aynı zamanda uzun kavurucu bir sıcaklıktan sonra gökyüzünden düşen ilk yağmur damlasıydı. 

Sonra...gördüğü kabusları ışıltısıyla dağıtan bir sihirdi. 

Mükemmelliğin tanımıydı. 

Onu kurtarmak isteyen, bir kez daha sevgiyle donatmış olan kişiydi Gamze. Devrim'in bütün korkularının önünde dev gibi durmuştu. Genç adam onu kendinden korumak için ondan kaçtıkça Gamze pes etmemiş ve ona koşmuştu. Hayatında hiç bu kadar ısrarcı birisiyle karşılaşmamıştı, ama bir yandan da onun ısrarları sayesinde bu halde olduklarını da biliyordu. 

Ondan kaçtığı çoğu zamanda, onun ısrarlarına kızıyor olsa da aslında içten içe ona hayranlık da duymuştu. Onun kadar cesaretli birisini hiç tanımamıştı. 

Onun aşık olduğu özelliklerinden birisiydi bu da. 

Artık tamamen ona ait olduğuna göre, o bir gün kendisinden yorulursa diye ödü kopuyordu. Ya onu bırakıp giderse? Ya ona bir şey olursa? 

Bütün bunlar normalde de insanlarda var olan korkulardı. Korkması da doğaldı ama Devrim çok  daha beter korkular yaşıyordu. Ama bir kez her şeyini kaybetmiş bir adamın, bir sonrasında mutluluğa adım atarken bu kadar korkuyor olması da doğaldı.  Devrim Gamze'yi kaybederse bir daha hiç toparlanamayacağını biliyordu.

"Ne düşünüyorsun yakışıklı?"  Gamze onun yüzünü tutup boynundan çekti ve gözlerine bakması için çenesini kavradı. 

Yüzü tatlı bir şekilde kızarmış, gözleri arzu ve aşkla buğulanmıştı. Ancak şimdi ona küçücük bir endişe ve çokça bir merakla bakıyordu. O kendisine çok değer veriyordu. Onun kendisini bırakacağını da düşünmüyordu. Bundan deli gibi korkuyor olsa da onun kendisini bırakmayacağını biliyordu. 

Tenine  dokunarak onun titremesini izledi. "Seni ne kadar çok sevdiğimi düşünüyordum Peri." 

Anında yüzüne müthiş bir gülümseme yayılınca Devrim o gülümsemeyi hayranlıkla izledi. Genç kadın cilveli bir sesle, "Öyle mi?" diye sordu dudakları bu kadar yakınken heyecanlı bir şekilde iç çekerek ona baktı. 

Devrim çok ciddiydi. Onu o kadar çok seviyordu ki. Artık bunu itiraf etmekten de çekinmiyordu. Gamze ona çığ olmuş bir şekilde geliyordu, seller gibi, durdurulması güç bir şiddetle geliyordu. Bir set olmak çok zordu. O kendisine bakarken bir duvar oluşturmak çok zordu. Hem artık...kendisini ondan saklamayacağına söz vermişti. Onun güzel kalbinin kendisinden bir şeyler duymak istediğini biliyordu. Aralarında genelde duygularını dile getiren genelde Perisi oluyordu. Devrim onu göstererek seviyordu.

Bazen elini tutup sıkarak, bazen saçlarını koklayarak, bazen onu sarıp sarmalayarak, bazen sadece büyülenerek bakarak. Çünkü kalbindeki yoğun duyguyu kelimelere nasıl dökeceğini bilemiyordu. Bunu nasıl yapabilirdi? 

"Sana bir keresinde beni çok fena vurdun demiştim hatırlıyor musun?" 

"Evet," dedi Gamze. "Söylediğin her şey aklımda."

Bundan emindi genç adam. "O söylediğim doğruydu Peri. Beni öyle bir vurdun ki, bana öyle bir çarptın ki...artık sensiz nasıl olurum bilmiyorum."

"Öncelikle," genç kadın dudaklarından küçük bir öpücük çaldı. Devrim de dudaklarını büzerek onu öptü. "...bensiz bir hayatı unut. Bunları düşünme bile, anlaştık mı?" 

Devrim bunu çoktan yapmaya başlamıştı ama korkuları hala yerinde dururken bu alışkanlığı kolay kolay bırakamayacağını biliyordu. Üstelik yeni korkuları da oluşmuştu. Onu mutlu edemeyeceğini düşündüğü türde korkular. 

"Seni seviyorum Devrim Kuzgun ve hayat bize ne getirirse getirsin her zaman yanında, kalbinde ve aklında olacağım. Anladın mı?" 

Genç adam gülümseyerek dudaklarını onun dudaklarına dayadı ve, "Anladım," diye fısıldadı. Hemen ardından onun nefesini keserek onu öptü. Yumuşacık dudakları nasıl bu kadar muhteşem hissettirebiliyordu? 

Ellerinden birini onun kalçasına götürdü ve bacaklarını daha da sıkarak kendisine sarılmasına sebep oldu. Nefesleri tükene kadar öpüştüler. Devrim elini onun göğsüne götürerek önden kopçalı sütyeninin  kopçasını açtı. Sütyen gevşeyince güzel göğüsleri de serbest kaldı ve Devrim sütyeni iki yana iterek onlara büyülenerek baktı. Eğildi ve onun bedenine saygıdan usulca, küçük bir öpücük kondurdu. 

Bunu yapmazsa ölürdü. 

Bu güzel bedene duyduğu saygı inanılmazdı. Burnunu arasına sürttü ve teninin kokusunu içine çekti. Onun heyecanlı inlemelerini, tatlı titremelerini duyabiliyor, hissedebiliyordu. Devrim'in dokunuşlarına verdiği tepki inanılmazdı. 

Genç adam biraz onun teninin kokusuyla baş başa kaldı. Vücut losyonuna karışan kendi kokusunu duyabiliyordu. Mis gibi, aklını başından alan bir kokuydu. Tanımlamak kesinlikle imkansızdı. Zaten Devrim'in güzel kelimelerle arası yoktu. Hiçbir güzel kelimenin de Gamze'nin hakkını vereceğini zannetmiyordu.

Yumuşak tenini öperek onu daha da heyecanlandırdı. Gül pembesi uçlarından özellikle uzak duruyordu. Bu duygu çok başka bir şeydi. Bir kadının bedenini tanımak, keşfetmek, onun nelerden hoşlandığını anlamak.. çok başkaydı. O kadın Gamze olduğu için daha bir başka hissettiriyordu. 

Birden saçlarını çekiştiren ellerini hissetti, hemen ardından Gamze onu göğsüne bastırınca Devrim gülümsedi. Bayılıyordu ona. Bu yeni ilişkiye, bu yeni duruma bayılıyordu. Fark ettiremese de öyleydi işte. 

Dudaklarını sürüyerek göğüslerinden birini ağzına aldı. Sıcak dilini ucunun etrafında gezdirince Gamze saçlarını sertçe çekti. "Ah!" 

Devrim ona aldırış etmeden teninin güzelliğinin tadını çıkardı. Kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Ona dokunmak bir lütuftu, ona dokunmak bir ayrıcalıktı. 

"Seni seviyorum Peri." diye fısıldadı göğüslerine ve sonrasında dudaklarını yavaş yavaş aşağıya indirerek gergin karnını öpmeye başladı. 

Daha önce bir kadının kadınlığını öpmek gibi bir düşüncesi hiç olmamıştı...ama söz konusu Gamze olduğunda, onun tadına bakmak istiyordu. Ona, onun hayal edebilmiş olduğu her şeyi yaşatmak istiyordu. Gergin karnına tatlı öpücükler kondururken Gamze'nin titremeleri daha da yoğunlaştı. Elinin biri saçlarında diğeri ise Devrim'in omuzundaydı. Tırnaklarını geçiriyordu. 

Devrim tam külotunun olduğu yere gelmişti ki birden kapı çaldı. 

Kulakları doğru mu duymuştu? Hafifçe doğruldu ve kapının olduğu tarafa baktı. Kapının arkasında birinin olduğunu görünce öfkeyle doğruldu ve yere düşmüş battaniyeyi Gamze'nin üzerine attı. 

"Kim gelmiş olabilir?" diye sordu Gamze'ye kapıya giderken. Sonra birden durdu ve ona sert bir bakış attı. "Yerinden kıpırdama bile. Gelen her kimse geri göndereceğim. Battaniyeyi her tarafına ört Peri." 

Sonra kapının arkasına geçti ve kapıyı açtı.

Karşısında Gamze'nin bahsettiği seyisin oğlu duruyordu. Adı neydi? Hatırlayamamıştı. 

Adam kendisine şöyle bir baktı. "Ah çok pardon," dedi boğazını temizleyerek. Elinde bir sepet tutuyordu. "Biraz geç bir vakit oldu biliyorum ancak annem bir şeyler hazırlamıştı, götürmem için de ısrar edince mecbur getirmek zorunda kaldım. Kusura bakmayın rahatsız ettim." 

Devrim konuşamayacak kadar kızgındı. Nedense bu adamın Gamze'ye karşı hislerinin olduğunu düşünüyordu ve bu düşünce onu sinir etmişti. 

Onun uzattığı sepeti aldı. Konuşmak bile istemiyordu. Hafifçe başını eğdi ve kapıyı adamın yüzüne kapattı. Sepeti mutfağa götürürken homurdandı. Akşamın bu saatinde neden çıkıp gelirdi bir adam? Annesi ne kadar ısrar ederse etsindi, onlar yeni evliydi. Rahatsız edilmek istemiyorlardı. 

Gamze'yi o adamdan uzak tutsa iyi olacaktı. Mutfaktan çıkarken Gamze'nin kahkahalarla güldüğünü duydu ve kaşlarını çatarak ona baktı. Battaniyeyi göğsüne bastırmış, dağınık saçlar, kızarmış yüzüyle öyle güzel görünüyordu ki Devrim öfkesinin kısmen geçtiğini hissetti. 

"Kapıyı üstü çıplak açtın," diye güldü Gamze. Cilveli bir bakışla onu süzüyordu. "Ve onunla konuşmadın bile." 

Devrim üzerine şöyle bir bakınca gerçekten de çıplak olduğunu gördü, bu da o adamın kapıyı çalmadan evvel tam olarak ne yaptıklarını anladığını gösteriyordu. Belki de Gamze'yi çıplak olarak hayal etmişti, en azından bir an için düşünmüş olmalıydı çünkü, 'Pardon' demişti. Dişlerini sıkarak hala gülen Gamze'ye doğru ilerledi. 

"O adam senden hoşlanıyor," diye homurdandı. Bu fikirden ölesiye nefret ediyordu. 

Gamze'nin gülümsemesi azaldı ancak hala gözleri ışıl ışıldı. "Hayır benden hoşlanmıyor."

"Evet öyle." Homurdandı. 

"Hayır öyle değil yakışıklım, onun zaten bir ilişkisi var."

Bu Devrim'i hiç de yatıştırmamıştı. Onun yanına geldi, koltuğa oturdu ve Gamze'yi belinden yakalayarak kucağına oturttu. Genç kadın hoş bir kıkırdamayla ona tutundu ve kolları hemen boynuna dolanıp tatlı vücudunu sert vücuduna yasladı. 

"Sen beni kıskandın mı yoksa?" diye fısıldadı. Sesinin tonuna bakılırsa bu durum onun epey hoşuna gitmişti. 

Genç adam homurdandı ve onun belini sıktı. 

"Hatırlıyor musun beni kuzeninden de kıskanmıştın?" Mutlulukla gülümsedi.

Hatırlıyordu. Çok net hatırlıyordu. O zaman kuzeni Turgut'u boğmak istemişti. Boğazlamak istemişti çünkü sürekli Gamze'ye kur yapıyordu. Surat asmıştı. Bu durumdan hiç hoşlanmamıştı. Gamze bunu fark etmişti elbette. Her zaman fark ediyordu. Artık ondan saklanmak mümkün değildi. 

Kanı kaynıyordu. Demek ilkel sahiplenme dedikleri şey buydu. Gamze'yi hayal eden her erkeği öldürebilecek şiddette bir duygu hissediyordu. 

"Şu an seni ısırmak istiyorum," dedi Gamze ve eğilip yanağını ısırdı. Sonra yatıştırmak için öptü ve sıcaklığına sokularak dudaklarının köşesini de öptü. 

Devrim yavaş yavaş yatıştığını hissediyordu ancak yine de hala öfkeliydi. 

"Ben sana aitim biliyorsun değil mi yakışıklım?" Kışkırtıcı sesi kulağının dibindeydi, sıcak nefesi yanağına çarpıyordu. Devrim onun kendisine ait olduğunu biliyordu elbette ama yine de kıskançlık çok başka bir şeydi. Bunu tadıyor olmayı ister miydi emin değildi. 

Gamze, "Beni kıskanmana bayılıyorum." diye kıkırdadı. 

"Bu kadar komik olan ne var anlamıyorum," diye homurdandı Devrim. Ona göre hiç komik değildi. Oysa Gamze gülümsüyor, kıkırdıyor ve onu deli ediyordu. Zaten kokusu da başını döndürmüştü. 

"Komik olan sensin," diye fısıldadı Perisi. "Yüzünün aldığı hal, hissettiğin öfke.. o kadar tatlısın ki! Ve benimsin! Sadece benim! Dünya kadın nüfusunun geri kalanı şansına küssün, sen benimsin!" 

Devrim homurdanarak, "Sen de benimsin!" dedi ve genç kadının dudaklarını o ne olduğunu anlayamadan artmış bir şehvetle yakaladı. Kollarıyla onu ahtapot gibi sardı ve ona olan özleminin hiç dinmeyeceğini hissederek onu derin bir öpücüğe mahkum bıraktı. Çıldırmanın eşiğine gelmişti, belki de çıldırmıştı da. Onun kokusu, teninin ışıltısı, sesinin fısıltısı, saçlarının dokunuşu... gülüşü, varlığı, özü derken aklını kaybetme noktasına gelmişti. Aralarındaki battaniyeyi yere attı. Onun çıplak vücuduna dokununca bütün vücudu tahrik oldu. 

Gamze kollarını boynuna dolamış ona kaçacak alan vermiyordu, ki Devrim kaçmak istemiyordu da. O kadar baştan çıkmış durumdaydı ki, onun içine gömüldüğü anda kendini kaybedeceğini biliyordu. Elleri kalçasına indi ve külotunu sıkıca tutarak ikiye ayırdığında Gamze dudaklarına doğru şaşkınlıkla bir nefes verdi. Devrim külotu çekip attı ve dudaklarını ayırarak onun teninde en sevdiği yere sokuldu. Boynunun girintisine. Misk kokusunu içine çekti. Güzelim saçlarını elleriyle kavrayarak haşin bir şekilde yüzünü onlara bastırdı.

Onunla böyle olacağını biliyordu. 

Nasıl bilmezdi ki?

Bütün duvarlarının yıkılacağını biliyordu. 

Belki de bu kadar istekli ve arzulu olmasının sebebi bu yaşına kadar hiçbir kadını böyle hayal etmemiş olması, onlara dokunmamış olmasıydı ama bir yanı sebebinin yalnızca bu olmadığını biliyordu. Sebebin çoğu dokunduğu kadının O olmasıydı. Onu böyle çıldırtan, aklını başından alan Peri'ydi. 

Kendi eşofmanını indirerek Gamze'yi hafifçe kaldırdı ve kendini onun içine gömdü. Tamamen ilkel davranıyordu. İhtiyaç odaklı. Çünkü fazlasıyla uyarılmış, fazlasıyla aşık, fazlasıyla da öfkeliydi. O adamı boğmak istemişti. Gamze'nin dediği gibi sevgilisi olabilirdi ama bu Devrim'i sakinleştirmemişti. 

Onun sıcaklığını hissettiği an adeta tısladı. Gamze ona sarıldı ve kulağına doğru kesik kesik nefesler alıp vermeye başladı. Devrim işte şimdi sakinleştim diye düşündü, onu böyle kucağında tutarken, kendini içine gömmüşken, onunla bir bütün haline gelmişken, kokusu, tadı bütün duyularını kaplamışken, işte şimdi sakinim diye geçirdi aklından. Bir süre ikisi de hareket etmedi. Gamze yüzünü Devrim'in boynuna gömmüş, Devrim ise onun saçlarına bağlanmıştı. 

Sonra genç kadın hafifçe hareket etmeye başladı. Tatlı bir sürtünme, tatlı bir sıcaklık onları esir aldı. Dudakları yana yakıla birbirini aradı ve bulduklarında titreyerek, soluk soluğa bir öpücüğü paylaştılar.

Devrim, 'Benim!' diye düşündü. 

Onu başkalarına iyi ki bırakmamıştı. Kendinden korumak isterken onun başkasıyla evlenebileceği düşüncesi üzerinde çok da düşünmemişti. Eğer düşünseydi delirebilirdi. Delirirdi ve artık ondan geriye bir şey kalmazdı. 

'Benim!' düşüncesi zihninde daha da şiddetlenmeye başlayınca genç adam hızlandı. Gamze'nin dudaklarını yeniden yakaladı ve nefesini tüketircesine öptü onu. İçinde olmak, onu hissetmek, onun tarafından sarılmak o kadar güzel bir histi ki hiç bitmesin istiyordu. Sonsuza dek böyle kalabilirdi. Gamze dudaklarını koparıp titreyerek alnını alnına yasladığında Devrim de onu takip etti ve birlikte mutluluğun zirvesine çıktılar. Titreyen dudakları yeniden birbirini buldu, öptü, sevdi, okşadı.  Çırılçıplak bir şekilde uzunca bir süre o şekilde kaldılar. 

Onun kokusuna muhtaç olduğu için Devrim onu bir türlü bırakmak istemiyordu, hoş Gamze'nin de bundan şikayet eder bir yanı yoktu. 

"Böyle giderse," diyen muzip sesini duydu onun. "...bu balayı hiç bitmeyecek." 

Devrim gülümsedi. "Sana ömrüm boyunca doyamayacağım Peri. Sana ömrüm boyunca doyamayacağım." 

Bu sözleri onu etkilemiş olacak ki Gamze gözlerini açtı ve onun yüzüne baktı. Yoğun bir aşk silsilesi onu etkisi altına almıştı. Narin parmaklarını genç adamın yüzünde, dudaklarında dolaştırırken büyülenmiş bir ifadeyle onu izliyordu. "Ben de sana doyamam," Eğildi ve dudaklarından öptü. Onun yumuşak, sıcak dudaklarını öpmek Devrim için büyük bir mutluluktu. O geri çekilmeden onu bir kez daha öptü. 

Gamze gülümseyerek alnını alnına yasladı ve biraz utangaç biraz da muzip bir tonla, "Banyoda da istiyorum." dedi. 

Devrim homurdandı. Ve onun içinden çıkmadan onu kucağına alarak ayağa kalktı. Birlikte ikinci kata öyle çıktılar ve bir bütün olmanın banyoda nasıl hissettireceğini doyasıya yaşadılar. 


Daha yeni Daha eski

İletişim Formu