Olmayı Hep Hayal Ettiğim Bir Yer Var

Olmayı Hep Hayal Ettiğim Bir Yer Var

Zaman zaman koşturmacanın ortasında durup, o an başka bir yerde olduğunuzu hayal ettiğiniz oluyor mu? İnsanların sizde oluşturduğu hayal kırıklıkları, tahammül noktanızın aşırı zorlanması ya da her şeye yetişebilmek için verdiğiniz mücadele insanı yorduğunda, benim olmayı hep hayal ettiğim bir yer var. Gözlerimi kapatıyorum ve gerçekten de hayal ettiğim o yerdeymişim gibi derin bir nefes alıyorum. YouTube üzerinde, yağmur sesi eşliğinde bir piyano müziği açıyorum önce... Uyumadan önce belki yarım, belki de bir saat boyunca beynimin uyuştuğunu hissederek hayallere dalıyorum.

Olmayı Hep Hayal Ettiğim Bir Yer Var

Şu an nerede olmak istersiniz diye sorsam, bana ne derdiniz? Nerede olmayı hayal ederdiniz? Yalnız mı olmak isterdiniz yoksa sevdiğiniz de yanınızda olsun der miydiniz? Bence yalnız olmak en güzeli. Bütün her şeye odaklanarak, her şeyi en ince ayrıntısına kadar yaşayarak tadına varmak, en güzeli...

Orman Ev

Günün birinde gerçekleştirmeyi umduğum bu hayalden bahsetmek istiyorum biraz. Ben, yağmurlu günleri çok seven bir insan oldum hep. Çok çok eskiden, o soğuk günlerde titreye titreye üşüdüğümü hatırladığımdan belki, odunlu sobanın ısısında yırtık battaniyenin altında ısınmaya çalıştırdık, belki de doğayı, dünyayı tertemiz yaptığından, belki de insanın aklını başından alan huzur verici sesinden, bilemiyorum… Belki de bir Akdeniz kızı olduğumdan. Dört mevsimde bile yazı yaşayabilen bir insan, yağmura âşık olmasın da ne yapsın?

Dolayısıyla da, ne zaman huzur verici bir hayal kursam, yağmuru çekiyorum içine. Sonra bir ahşap ev düşlüyorum. Elektrikler kesilmiş, odunun sobada yanarken çıkardığı o rahatlatıcı çıtırtıya, titrek bir gaz lambası eşlik ediyor.

Gök gürültüsüyle göğü aydınlatan şimşekler sarıyor her yeri ve o yağmuru hissetmek için pencereyi açmışım. Eskilerin 'somya' olarak bahsettiği tahta divanda oturuyorum. Üzerinde yumuşacık bir döşek, yumuşacık yastıklar ve insanı sıcacık hissettiren bir battaniye de var. Tam o anda ne yaparım bilemem. Bir kahve mi içerim? Yoksa yağmura dalıp mı giderim? Hayal içinde hayaller mi kurarım acaba?

Orman

Belki de bir müzik açarım, hafif bir piyano müziği... Harika olurdu değil mi? Belki de kahve yerine kendime sıcak bir çikolata yaparım. Ya da sıcak bir salep! Salebe bayılırım çünkü... Öyle güzel, öyle müthiş bir yer ki! Ne zaman kendimi kaybetme noktasına gelsem, ne zaman artık tahammülümün kalmadığını hissetsem, bu yere sığınıyorum.

Başımı geriye yaslayıp gözlerimi kapatırken, yağmur damlalarının yüzüme vurduğunu hissediyorum neredeyse. Saçlarımın uçuştuğunu, burnumun üşüdüğünü, yanaklarımın kızardığını, gerçekten oluyormuş gibi hissettiğimi söylesem, çok mu abartmış olurum? O anda bir kitap okumayı istiyorum bazen, ya da çok sevdiğim bir filmi izlemeyi... Bir an, yalnızca oturmayı hayal ederken, bir an sobanın üzerinde mis gibi kestaneler pişiriyorum.

Huzuru kucaklıyormuşum gibi bir his aslında bu. İnsana çok ama çok iyi geldiğini itiraf etmeliyim. Bir gün, gerçekten yaşamayı dilediğim bir hayal bu. Belki sevdiğim adamla yaşarım, kim bilir? Sanırım sonsuza kadar o anın sürmesini isteyeceğim ve eğer böyle bir anı yaşamış olursam, sayfalar dolusu kelimeler ile neler hissettiğimi de yazacağım. Umarım yaşarım.


Yağmurun sesi hep kulaklarımdayken, sobanın verdiği ısı vücudumu sıcacık yapmışken, salebin verdiği o şekerli tat hala dudaklarımdayken yapacağım bunu. Uykunun bile bir anlamı olacakmış gibi geliyor bu hayali düşlerken. Uykuya dalmayı istemeyerek uykuya dalarım ve sabah yağmurun geride bıraktığı o eşsiz sükûnete gözlerimi açarım. Yüzümde kocaman bir gülümseme var.

Şu an bile var...

Daha yeni Daha eski

İletişim Formu